2025'te okuduğum kitaplara dair düşüncelerim
2025 yılında da da önceki yıllarda olduğu gibi okuduğum kitapları kaydetmeyi sürdürüyorum. ama bu yıl ek olarak belirli unsurları içerecek şekilde, bu kitaplara dair düşüncelerimi de not etmeye başladım.
işte bu yıl okumayı tamamladığım kitaplara dair bilgiler ve düşüncelerim (*):
kalbi hızlandıran şeyler
asuman susam; şiir;
everest yayınları:2712, şiir:156, 978-625-369-385-5; 2025.02-istanbul;
101 sayfa;
asuman susam yazılarını da şiirlerini de beğendiğim usta bir şair. bu kitabını da yayınlanınca almıştım. 3 mayıs'ta da yakın kitabevinde bir söyleşi ve imza günü oldu. o sırada kitabını imzalatmıştım ve kendisiyle de konuşmuştuk.
evrenin gerçeklerini, bugünün dünyasını, yaşananları, kadınları, kadın bedeni ve varlığını, acı ve yaralarını sorgulayan ve eleştiren, aynı zamanda da kadını güçlendiren şiirler var. önceki şiirlerinde olduğu gibi duygu ve düşünce açısından olduğu kadar imge ve söylem açısından da farklı, özgün nitelikte. özellikle son bölümündeki şiirleri çok etkileyici. kadın şairlerin şiirleri her zaman önemli ve çarpıcı, şiir severlerin okuması gerektiğini düşünüyorum.
(07/05/2025) değerlendirmem: 6*
geceleri, sokaklarda
cesare pavese; öykü;
can yayınları, modern, 3. basım, 978-975-07-2486-2; 202.05-istanbul;
173 sayfa;
okunma sırası bekleyen kitaplarımdan birisiydi, sırası geldi ve okudum.
kitabın içinde 14 öykü var. bu öykülerdeki başat karakterler, mutsuz, toplumsal olarak çevrelerindeki başka insanlara benzemeyen, yaşamda umduğunu bulamamış, derin depresyon içinde yaşayan, başta ekonomik temelli olanlar olmak üzere yaşamsal sıkıntıları olan genç, başarısız genç erkekler. sık sık ölümü ve intiharı düşünüyor ve bunu gerçekleştirmeye yelteniyorlar. bazıları başarıyor ve bir yolla ölüme de ulaşıyor. bu kahramanlar bir çok yönleriyle pavese'nin kendi yaşam öyküsündekilere de benzer hâllere sahipler ve benzer yaşam sürüdüryorlar. birbirine benzer olmakla birlikte atmosfer ve karakterlerin özellikleri çok başarılı biçimde dile getirilmiş. ayrıntılardaki kimi farklılıklar da onları özgün kılıyor. pavese sevenlere ve öykü yazmayı deneyenlere önerebilirim.
(06/05/2025) değerlendirmem: 4*
tutku
jeannette winterson; roman;
iletişim yayınları:415, çde: 83, 975-470-591-7; 1997-istanbul;
196 sayfa;
j. winterson'un kitaplarını beğenerek ve severek okuyorum, bu romanın da okunma sırası gelmişti ve okudum. napolyon zamanının fransa ve avrupa'sında, taa moskova'ya kadar uzanan bir coğrafyada ama en çok da paris'in varoşları ile venedik'in kanallarında geçen hikâyede, napolyon'un emrinde ve onun çok yakınında hizmet üstlenen bir askerle, onun savaşın bir aşamasında tanıştığı, çok farklı tipte biri insan olan, barmaidlik, krupierlik ve orospuluk yapan bir kadının ilişkisini anlatan postmodern bir roman. j. winterson'un klasik yazınının hoş bir örneği. keyifle ve merakla okunan bir roman. bence roman meraklıları bu romanı okumazlarsa eksik kalırlar.
(30/04/2025) değerlendirmem: 5*
tokat'ın iki hikâyesi
uğur yıldırım; deneme;
hakikat adalet ve hafıza merkezi yayını; 2024.01-istanbul;
42 sayfa;
tokat'la ilgili kitabı araştırırken bulduğum bir metindi, içeriğini merak ettiğim için okudum. tokat'a yerleştirilen çerkezlerin başlarına gelenlerle, ermeniler ve yahudilerin tokat'tan tehciri bazı anlatılar ve bulgular temelinde karşılıklı olarak irdeleniyor. akademik bir yayın olmasına karşın sosyolojik yaklaşım gereği bir anı kitabı niteliğinde bir çalışma. merak edenlerin ve benzer olaylarla ilgili akademik çalışma ve araştırma yapanların okumasında yarar olduğunu düşünüyorum.
(29/04/2025) değerlendirmem: 3*
politikada bir sarıçizmeli
recep bilginer; roman;
yazko yayınları; 1980-istanbul; 223 sayfa;
ilk kez 1981'de askerdeyken okuduğum ama ayrıntısını, özellikle biçim açısından nasıl olduğunu unuttuğum ve merak ettiğim için yaklaşık 45 yıl sonra yeniden okudum. roman, sanal bir ülkede kırsal kökenli haris bir adam ve ailesinin, politikaya atılıp bakan olmasını, o sırada genel olarak her zaman rastlandığı üzere yaptıkları ve başlarına gelenleri, klişeleşmiş yanlarıyla ve göstermeci yöntemle, bir sahne oyununun romanlaştırılması suretiyle anlatıyor. bir eleştiri ve doğruyu gösterme niteliğinde didaktik bir yapıt. tek güzel yanı eğlenceli oluşu. zaten sonradan oyunlaştırılıp, sahneye de konulmuş.
okunması öneriliyor mu, neden?: okunmasa da olur.
(29/04/2025) değerlendirmem: 2*
adım agop, memleketim tokat
agop arslanyan; anı/anlatı;
aras yayıncılık, tanıklık dizisi: 2, ikinci Baskı, 975-7265-76-4; 2005.11-istanbul; 224 sayfa;
bu toprakların kadim halkları ve o halkların insanlarının kendilerine, topraklarına ve mekânlarına dair anlattıklarını merakla ve keyifle okuyorum. bu kitabı da o bağlamda okudum. ayrıca, bu kitabın editörü rober koptaş'ın yazdığı "unufak" adlı romanın bazı kişilerinin bu kitaptan esinlendiğini düşündüm ve bunu doğrulamak için okudum. sivas'ın yerlilerinden olan ama 1915'te tehcir sırasında "değirmenci" olduğu için tokat'a yerleştirilen bir ailenin, sonradan istanbul'a gitmiş ve yaşamının sonunu da kanada'da getirmiş bir insanın, kendine, yaptıklarına, ailesine, tokat ve istanbul'daki yaşantılarına ve buralara dair anlatıları ve anılarından oluşan çok güzel bir kitap. büyük bir içtenlik ve duyarlılıkla kaleme alınmış, samimi, neşeli, hoş, duygulu ve doğru olduğu şüphe götürmez olayların durumların anlatıldığı, bir tür kişisel, öznel tarih kitabı. ara ara hüzünlensem de çok severek okudum. bu insanlar bu toprakların zenginliğiydi ve şimdi onlardan yoksunuz. ne iyi ki en azından kayıt tutmuşlar, tanıklıklarını kaleme almışlar. bu sayede bunlardan haberdar oluyor ve neler yaşandığını öğrenebiliyoruz. bence, okuması yazması olan herkes okumalı.
(28/04/2025) değerlendirmem: 6*
zifir olsun
ışık ergüden; anı/anlatı;
sel yayıncılık: 922, geceyarısı: 56, 978-975-570-930-7; 2018.05-istanbul; 61 sayfa;
tanıdığım ve çevirileri dışında farklı tarzda yapıtlar üretmiş yazarın bu kitabını da almıştım, sırası gelince okudum. yayınevi "geceyarısı" serisi içinde değerlendirmiş. yüksek sesli ve yazılı bir iç dökme metni diyebilirim. pek çok konuya temas ediyor, asıl olarak kendisine ve varlığına, varoluşuna dair soruları soruyor, buna dair değerlendirme ve saptamalarda bulunuyor. bazı yerler bilinçakışı tekniği ile kaleme alınmış. bazı açılardan bir karşı metin gibi de okumak mümkün. bu tür metinlerin meraklıları ve yazmayı düşünen kişiler için okunabilir nitelikte bir kitap.
(28/04/2025) değerlendirmem: 3*
zamansız
lâtife tekin; roman;
can yayınları, 978-975-07-5745-7; 2022.05-istanbul; 119 sayfa;
daha önce ilk yayınlandığı zaman okumuştum, bu kez okuma grubumuzun buluşmasında sunum yapacağım ve tartışılacağı için yeniden okudum.
fantastik unsurların olduğu, bir aşk romanı. farklı boyutları olan, dişil ses ve yazı ile yazılmış bir kitap. benzerlerinden farklı olduğu için bence okunması gereken bir kitap. ilk okuduğum zaman yaptığım değerlendirmede şunları yazmıştım: sevgili lâtife tekin'nin çok katmanlı bir postmodern "aşk romanı" yazma denemesi. biraz şiir gibi ama bence tam bir şiir olması için biraz da okurun çaba sarfetmesi gerekli. aşkın bir başka düzlemini ve bir dil arayışı ile birlikte ortaya koyma çabası diye okunabilir. deniz gezgin'in "yerkuşağı" ile pelin özer'in "7 haziran"ının arasında bir yer de duruyor. önemli olan tarafı dil arayışı içine doğayı ve doğanın sesini ekleme çabasısının önde olması. ayrıca aşk için de yerin, zamanın, durumun önemli olmamasına ve aşkın taraflarına herhangi bir koşulun dayatılamayacağını da göstermesi bakımından önemli. bir başka yanı ise romandaki boşlukların çokluğunun yeni ve farklı okumalara dolayısıyla yeni yaratmalara yol açması potansiyeli de bir başka boyutu. bu da tekin'i "yaptığı bilen" ya da "usta" yapmaya yetiyor.
(28/04/2025) değerlendirmem: 6*
42 gün
gülten akın; anı, anlatı, şiir;
alan yayıncılık: 71, çağdaş edebiyat dizisi; 1986-istanbul; 96 sayfa;
gün batımı şiir buluşmalarımız kapsamında gülten akın kitaplarını okurken bu kitabı da okudum. şair gülten akın oğlu murat'ın cezaevinde açlık grevi yaptığı dönemde cezaevi önünde yaşadıklarını, dünyadaki başka örneklerle harmanlayarak ve evrensel bir hikâyeye dönüştürerek anlatıyor. duygu ve isyan yoğunluğu yüksek, ama aklıselimle ve bir amaca matuf olarak, sadece göstermeyi ve anlamayı sağlayan, içeriği çok anlamlı ve kuvvetli metinlerden ve insan hikâyelerinden oluşan kült bir kitap... bu dönemi, o dönemdeki insanları, insanlık hâlini ve kendi yaşadıklarının ışığında gülten akın'ın tutumunu anlamak mutlaka için okunması gereken bir yapıt.
(25/04//2025) değerlendirmem: 6*
toplu şiirler-I
gülten akın; şiir;
yk yayınları:1377, şiir:55, 2. baskı, 975-363-492-7; 2007.10-istanbul; 245 sayfa;
yazarın 1956-76 arasındaki tüm şiirlerinden oluşan bir kitap.
kitabın içindeki şiirlerin özellikleri açısından dönem farklılıkları var. ilk dönem şiirleri daha kendine dönük ve içe kapanık, varlığı ve varoluşu sorgulayan şiirler. sonrakiler ise ikinci yeni'ye koşut şiirlerden oluşuyor. daha özgür ama ana temaları yine gülten akın'ın genel şiir özelliklerine uygun. kitabın son bölümünde (1972-1976) daha politik şiirler var. özellikle de maraş destanı daha çok cumhuriyeti ve kurtuluşu kutsayan, kurtuluş savaşı'nı yücelten hamasi şiirlerden oluşuyor. bu bölümdeki şiirlerde fransızlarla birlikte, bu coğrafyada yaşayan "ermeni"lerden genel olarak olumsuz biçimde söz ediliyor. ilginç yanlardan birisi de isimlerini kullandığı hâlde ancak bölgenin yerel nüfusu ve ahalisini oluşturan "kürt"lere bu sözcükle hiç değinilmiyor olması. şiir severler ve şiir üzerine düşünenler için şairi çok önemli bir isim olduğundan okunması ve bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.
(22/04/2025) değerlendirmem: 4*
oku oku budur sonu
ihsan ünlüer; deneme;
çağdaş yayınları, 2. bası; 1978.08-istanbul; 246 sayfa;
cumhuriyet gazetesindeki köşe yazılarından oluşan bir derleme kitap. bazılarını daha önce gazetede okuduğumu anımsıyorum. dönemin politik olaylarını kişilerini, kurumlarını ve anlayışlarını mizahi bir dille eleştiren, keyifle okunan, şiirsel dille yazılmış bir kitap. gerek alıntı, gerekse onlardan yola çıkılarak yazılmış, kimisi gerçekten şiir olarak da güzel, çok sayıda politik metinden oluşan bir kitap. günümüzde böyle yazan yazarlar kalmadı. keşke olsa... ancak sahaflarda bulunabiliyor. bulunursa okunmalı.
(20/04/2025) değerlendirmem: 6*
toplu oyunlar-I (kadıncıklar, yeşil gece, kumarbazlar)
tuncer cücenoğlu; oyun;
çağıltı yayınları, oyun:1 toplu eserleri:1; 1985-istanbul; 224 sayfa;
oyun okuma programım çerçevesinde okuduğum bir kitap. içinde üç ayrı oyun var. cücenoğlu'nun toplumda gördüğü ve dikkât çekmeye çalıştığı konulara dair yazdığı oyunlardan üçü bu kitapta yer alıyor. ilk oyun kadıncıklar imam nikâhı, berdel, töre ve namus cinayeti, genel kadın, evlilik dışı birliktelik gibi kavramları, çeşitli kadın karakterlerin yaşamöyküleri altında işleyerek, değişik zihniyetlerle öldürülen kadınlara adanmış bir oyun olarak biliniyor. ikinci oyun ise reşat nuri güntekin'in aynı adı taşıyan romanının farklı bir uyarlamasıdır. osmanlı döneminde bir kasabaya öğretmen olarak atanan şahin bey'in yeni bir okul talebi üzerine kasabada eşraf, mutasarrıf ve bir cami hocası arasında geçen olayları anlatmaktadır. son oyun n. gorki'nin bir hikâyesinden uyarlanmış ve hikâyede yer almayan bir ikinci bölümle bir sahne eseri hâline getirilmiş. kitapta yer alan oyunların üçü de genel olarak beğendiğim güzel oyunlardı. oyunları izleyip izlemediğime ve oynanıp oynanmadığına dair bir bilgi belleğimde yok. oyun okumayı ve tiyatro izlemeyi sevenlere öneririm.
(20/04//2025) değerlendirmem: 4*
yalnızlık dolambacı
octavio paz; çev.: bozkurt güvenç; deneme;
cem yayınevi, nobel dizisi, 3. baskı, 975-406-262-5; 1990-istanbul; 235 sayfa;
90'lı yıllarda alınmış, kütüphanemde okunmayı bekleyen bir kitaptı. her kitabın bir okuma zamanı oluyor. onunki de şimdiymiş. aslında meksika'yı, insanını, tarihsel ve toplumsal gelişimini bir yazarın gözü ve bakışı ile, pek çok şeyi, bir oranda da modernizmi eleştirerek ama olgulara da hakkını veren değerlendirmeler yaparak, düşündüklerini, kendinin ve insanın yalnızlığı, tekliği ve özgünlüğü bağlamında ortaya koyuyor. coğrafi olgunun ötesinde aslında bir anlamda dünyanın hâlini de irdelemiş ve aslında tüm dünyalılara yönelik ve onları da anlatan bir paylaşımda bulunuyor. gerçek bir "deneme" denilebilir, düşündüklerini ortaya koyarken argümanlarını doğru ve yerinde seçmiş. tarihsel olguları da nesnel bir şekilde irdeliyor. kadına yönelik aslında eril tahakkümden kaynaklanan değerlendirmeleri tartışılır nitelikte olsa da, insanî tutum ve davranışlardaki neden sonuç ilişkilerini ortaya koyuş biçimi yüzünden kitabın kimi bölümleri çok güzel. o yüzden de dünyada ve türkiye'de çok okunan, sık sık basılan bir kitap. tarihe ve toplumsal olgu ve tutumlara yönelik sosyolojik okuma yapanlara öneririm.
(14/04/2025) değerlendirmem: 5*
savaşın çocukları girit'ten sonra ayvalık
ahmet yorulmaz; roman;
belge yayınları, marenostrum dizisi; 975-344-136-3; 1997.05-istanbul; 136 sayfa;
daha önce ikinci kitabını okuduğum üçlemenin ilk kitabı. bir sahafta bulunca alıp okudum. bu kitapta girit göçmeni aynakis hasan'ın doğumundan ayrılana kadar girit'te başından geçenler anlatılıyor. yazar bu anlatıyı, hasan'ın tuttuğu bir günceden yararlanarak yazdığını belirtiyor. girit'te doğduğu yer ve daha sonra yaşadığı hanya'ya ve oradaki kişilere, romanın geçtiği dönemde yaşananlara dair tanıklıklar var. edebi niteliği çok üst düzeyde olmasa da konuyu merak edenler için iyi bir kaynak sayılabilir. ayrıca roman olarak da güzel ve keyifle okunuyor.
(13/04/2025) değerlendirmem: 5*
anacığım merhaba / ece ayhan'dan ülkü başsoy'a mektuplar kartlar
ece ayhan, ülkü başsoy; hazırlayan: kenan yücel, mektup;
ve yayınevi:07, şiir:1, 978-605-85195-6-5, 2014.10-istanbul; 152 sayfa;
sevgili ece ayhan'ın farklı yönlerini tanımak ve anlamak için okudum. şairin mülkiye'de beraber okudukları ve arkadaşlıkları nedeniyle birbirleriyle yaptıkları yazışmaların bir yarısından, yani ece ayhan'dan sevgili ülkü başsoy'a gönderilen mektup ve kartlardan derlenmiş farklı bir anı kitabı. kitapta mektup ve kartpostalların orijinallerinin de fotoğrafları var ve ayrıca da metin olarak dizilmiş. kitabın ilk bölümünde de ülkü başsoy'un çeşitli belge ve fotoğraflarla desteklenmiş 54 sayfalık bir sunumu da var. meraklıları ve ece ayhan severler için önerebilirim.
(13/04/2025) değerlendirmem: 5*
sessiz arka bahçeler
gülten akın; şiir;
yk yayınları, şiir:97, 975-363-854-x; 1998.08-istanbul; sayfa; 45
günbatımı şiir buluşmalarında şiirlerini okuyacağımız şair kadının kitaplarını okumayı sürdürüyorum. bu kitabını da bu nedenle okudum. kitapta çok fazla şiir yok. ölümüne daha uzun zaman olmasına karşın, özellikle kitabın son bölümündeki şiirler yaş alma ve ölüm temalarında yazılmış. kitapta ayrıca geçmişi anma ve geride kalanlara seslenme niteliğinde olan şiirlerle, bir kaç da aforizma niteliğinde şiir var. u kitabındaki şiirleri alıştığımız klasik gülten akın şiirlerinden daha farklı geldi bana. örneğin:
"saklayan kadınlar şiiri"
o telefona çıkma, o kapıyı açma /
ona dokunma / Sarnıcı besleyen suyu sonsuza / sakla, sende sürsün aşk"
ve
"konkenci kadınlar"
sinek onlusunu sevmeseler de /
ellerinde çıkıyor"
ve
"kimse"
itip beni /
balıma dadanan bu çağı sevmedim"
şiir severlere ve şiiryazarlara ve şair kadınlara artık toplu şiirlerinin içinde yer alan bu kitaptaki şiirleri de okumalarını öneriyorum.
(08/04/2025) değerlendirmem: 5*
saloz'un mavalı
peter weiss; türkçe söyleyen: can yücel; oyun;
gözlem yayıncılık; 1988-İstanbul; 126 sayfa;
izmir'deki uluslarası tiyatro festivali kapsamında izlediğim bir oyundan sonra izlediğim uyarlamanın asıl tekste ne kadar sadık olduğunu merak ettiğim için, yıllar önce tiyatro yaptığım dönemde okuduğum bu oyunu anımsamak için yeniden okudum. peter weiss'in kaleme aldığı bu oyunda portekiz'deki salazar diktatörlüğü zamanında olan bitenler hicvediliyor ve buna karşı verilen mücadele de destekleniyor. müzikli bir seyirlik niteliğinde olan ve göstermeci / politik tiyatro biçimini benimseyen oyunu sevgili can yücel, mot-a-mot çeviri yerine bir tür uyarlama yaparak dilimize kazandırmış ve bu çevirisi nedeniyle de sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmış. türkiye'de daha önce de birkaç topluluk tarafından oynanan oyunu 80'de ben de izlemiştim. tiyatroyla uğraşanlara ve oyun okumaya meraklı olanlara öneriyorum.
(08/04/2025) değerlendirmem: 6*
kuşaklar ya da ayvalık yaşantısı
ahmet yorulmaz; roman;
remzi kitabevi, 2. basım, 975-14-0861-x; 2002.05-istanbul;
223 sayfa;
mübadele romanlarına yönelik merakım ve son okuduğum "on günün günlüğü" romanını okurken kapıldığım merak yüzünden bu kitabı da okudum. kurtuluş savaşı sonrasının ayvalık'ında, girit ve midilli'den gelen türk kökenlilerin yaşantılarını, yaptıklarını, durumlarını ve gündelik yaşamlarını, bu arada da istanbullu bir gemi doktorunun emekli olup oraya yerleşmesi ve oradakilerle ilişkisi ve başına gelenleri anlatan, tarihi olayları irdeleyip yorumlayan bir anı roman. bu romanı merak etmeme neden olan ve söz ettiğim günlükte de adından söz edilen kişilerden birisinin bu romanın da kahramanı olduğunu gördüm. dahası burada da günlükte anlatılanları teyit edecek olaylar gündeme getiriliyordu. bu nedenle çok kişili / taraflı yazım örneklerinden birisini oluşturması bakımından da önemli bir kitap olduğunu düşündüm.
yazarı ünlü bir romancı olarak bilinmese de butür yazının tüm unsurlarını içinde barındırıyor. ayrıca dili güzel, anlatımı hoş, okurken hem keyif veriyor hem de bilgilendiriyor. bitirince romanın aslında bir üçlemenin ikinci bölümünü oluşturduğunu öğrendim. diğer iki kitabı da bulup okumayı istiyorum. mübadele olgusunu ve o dönemde olanları merak edenlerle, hoş bir roman okumak isteyenlere öneririm.
(07/04/2025) değerlendirmem: 6*
dalkey arşivi
flann o'brien; çeviren: gülden hatipoğlu; roman;
everest yayınları: 1034, klasikler: 23, 978-975-289-956-8; 2012.01-istanbul; 240 sayfa;
daha önce okuduğum bu kitabı izmir okuma buluşmalarımızda konuşulacağı için yeniden okudum. irlanda'nın dalkey şehrinde yaşayan ikisi birbiriyle sevgili olan üç kahramanın çok kısa bir zaman diliminde başlarından geçenler anlatılıyor. bu sırada tanımadıkları bir kişinin dünyaya yönelik bir eylemini önlemeye uğraşıyorlar ve bu sırada bu kişi ortadan kayboluyor ve yaşadığı evde yanıyor. aynı dönemde bu kahramanlardan biri ünlü yazar james joyce'un, avrupa'dan kaçarak, irlanda'nın bir köyüne gelip yerleştiğini haber alıyor ve onunla iletişime geçiyor. bu sırada da yazarın yapıtlarına dair bazı değerlendirmeler yapıyor, buluştuğu yazar ise onların kendi yapıtı olmadığını iddia ediyor. eleştirel niteliği ön planda olan, ironik ve parodik bir roman. postmodern anlatının temel özelliklerinin neredeyse tümünü içinde taşıyan, komik ve düşündürücü güzel bir yapıt. özellikle irlanda edebiyatı, o'brien yapıtlarını okumamış olanlarla, joyce külliyatını okuyanlara, farklı bir bakış sunduğu için öneriyorum.
(07/04/2025) değerlendirmem:6 *
(ayrıntılı yorumumu, sunum sırasında yaptım ve okuma grubuyla ilgili toplu değerlendirme içinde yer alıyor.)
seyran destanı
gülten akın cankoçak; şiir;
Cem Yayınevi, Türk Yazarları Dizisi; 1979-İstanbul;
sayfa;
gün batımı şiir buluşmalarımızda nisan ayında gülten akın şiirlerini okuyacağız. şairin kütüphanemdeki kitaplarını bu nedenle yeniden okumaya karar verdim. bunlardan ilki, 1979'da aldığım bu kitaptı.
adından da anlaşılacağı üzerine, ankara'nın seyranbağları semtinin oluşum ve gelişiminin hikâyesinin şiirsel biçimde bir destan olarak dile getirildiği, asıl olarak da 70'li yıllarda solcu ve muhalif olanlara yönelik devlet ve onların emrindeki sivil faşist güçlerin yaptıklarını, onlara karşı mücadeleyi dile getiren, dolayısıyla bir tarih ve kanıt niteliği de taşıyan, kült bir kitap. gülten akın bu şiirlerinde anadolu ve anadolu insanının tüm motiflerini ve onları simgeleyen unsurları kullanmış, duygu ve bilgi yoğun bir destan kaleme almış. kitaptaki şiirlerin bir bölümü o zaman ve sonraki dönemlerde ezgilendirilerek şarkı, türküye dönüşmüş ve hemen herkesin ezberinde belleğinde yer alıyor. bu yanıyla da önemli ve değerli... şiir sevenlere, gülten akın şiirlerini okumayı sevenlere, şiir yazanlara, özellikle de şair kadınlara okumalarını öneriyorum.
(02/04/2025) değerlendirmem: 6*
on günün günlüğü
agapi molivyatis; çeviren: kosta sarıoğlu; roman;
albatros yayıncılık, 975-9067-05-6; 2005.11-istanbul; 164 sayfa;
ulus devlet oluşturma amacıyla anadolu'nun kadim halklarına yönelik olarak devlet gücü ve sivil yapıların gerçekleştirdiği katliam ve mezâlime ilişkin yaptığım okumaların bir parçası olarak daha önce edindiğim ve kütüphanemde sırasını bekleyen bir kitaptı. agapi molivyatis'in bu kitabını da bu vesileyle okudum. kitap ayvalık'ta yaşayan osmanlı rumlarının 1919 ve 1922'de yaşadıkları, söz ettiğim olayların bir benzerinde yaşanan on günü anlatıyordu. kitabın yunanistan'da yayınlandığı dönemde yunanistan dışişleri bakanı olan petros molivyatis'in annesi olan agapi'nin, kardeşi yazar ilias venezis'le birlikte 1922 eylülünde yaşadıklarını, ilias'ın askerden kaçtığı gerekçesiyle tutuklanıp önce idama mahkum edilmesi, sonra da amele taburları'nda zorunlu askerlik yapmaya gönderilmesini, agapi'ye bu süreçte karşılaştığı, kemalettin adında bir askeri doktorun yardımcı olmasını ve onun aracılığıyla babasıyla birlikte midilli'ye gidişlerini anlatıyor. kemalettin'in ailesi de aslında onların yaşadıklarına benzer bir durum yaşamış, yunanlıların egeyi işgali sırasında aile bireyleri ve çok sevdiği kız kardeşi zehra da feci şekilde öldürülmüş; kemalettin bunları yaşamasına karşın, agapi'yi kız kardeşi zehra olarak kabul ederek ve onunla babasının kurtulmasını sağlamış. kitap aslında o dönemde tutulan bir güncenin yeniden derlenmiş hâlidir. ilias'ın çok sonraki yıllara ölmeden önce gündeme getirdiği bir talep üzerine kitaba dönüşmüş. kitapta o dönemde yaşanılan olaylar, çok içten bir şekilde ve açıklıkla, yaşanılan acıları duygusal bakımdan yoğun bir dille ve hemen her şeyin eksiksiz olarak anlatılıyor. bu yönüyle belge niteliğinde bir yapıt. günceyi sevgili kosta sarıoğlu da güzel bir türkçeyle dilimize aktarmış. yazar bu kitapla abdi ipekçi barış ve dostluk ödülü de almış. tarihi yapan ve yaşayanların gözünden görüp, onların anlattıklarından öğrenmek isteyenlere önereceğim bir kitap.
(30/03/2025) değerlendirmem: 6*
kitap adı
max frisch; çeviren: saliha yeniyol; novela;
kolektif kitap: 148, 2. baskı, 978-605-2205-40-2; 2019.11-istanbul;
96 sayfa;
okuma buluşmalarımız sırasında konuştuğumuz yazarlardan birisi olan max frisch'in bulabildiğim kitaplarını okumayı sürdürüyorum. bu kitap da onlardan birisiydi. 30 yaşında ve herkesin tanıdığı bildiği ünlü biri olmak ve doğru, güzel işler yapmak amacında olan, yeni nişanlanmış genç bir adamın, tırmanılması olan bir dağa tırmanmasının ve kendisiyle hesaplaşmasının hikâyesi. bu genç adam, söz konusu tırmanış sırasında, kaldığı otelde tesadüfen bulunan, eşi bir kazada sakat kalmış irene adında bir kadınla dağa çıkış sırasından kullanılan kampların birinde platonik bir ilişki yaşar. daha sonra nişanlısı barbara da aynı otele gelir. iki kadın onun dağdan sağ salim dönmesi konusunda düşünce ve duygu birliği içinde olurlar ve yolunu gözlerler. adam sonunda bir kolu ve ayaklarından birisi donmuş olarak dağdan döner ve nişanlısı barbara ona uyuması için, bir gece önce irene'nin kendisine yaptığı biçimde yardımcı olur. adam ağrılarına karşın mutludur. amacına ulaştığını ve yaşamın bundan sonrasında bir şey başarmış bir insan olacağı duygusuyla uyur. novela, özellikle çevre, doğa ve insan betimlemeleri, iç seslerin anlattıkları ile duyarlı, duygulu, meselesini doğru biçimde ortaya koyan, merakla okunan keyifli bir yapıt. insanı üzerinde düşündürdüğü izlekler de hemen herkesin yaşamında karşılaştığı önemli konulardan oluşuyor. max frisch'in diğer yapıtlarında olduğu gibi burada aslında kendine dair temel meseleleri tartışıyor. bu novelasıyla, frisch'in dil anlatım ve yazış biçimini, stefan zweig'a daha çok benzettim. keyifle ve merakla okudum. max frisch'i sevenlere öneriyorum.
(30/03/2025) değerlendirmem: 4*
giacomo joyce
james joyce; çeviren: zeynep avcı; novela;
sel yayıncılık: 485, 978-975-570-505-7; 2011.03-istanbul; 66 sayfa;
daha önce okumuş olduğum bu kitabı, birlikte ve canlı okuma buluşmalarımız sırasında yeniden başladığım james joyce külliyatı okumalarım nedeniyle içeriğini anımsamak için okudum. ünlü yazar joyce'un trieste günlerinde bir öğrencisine yönelik romantik duygularından yola çıkarak, farklı kitaplarında kullanmak üzere yazdığı notlardan oluşan, ama kendi içinde bir bütünlüğü olan ve novela gibi de okunabilen, sonradan bulunan bu notlarının ölümünden sonra düzenlenmesiyle oluşmuş bir kitap. joyce'un temel yazım özelliklerini içermesinden öte, bazı biyografik gerçek unsurlara dair bilgiler veriyor oluşu da önemli. kitabın başında yer alan amerikalı eleştirmen richard ellmann'ın sunuş yazısı ve orjinal elyazmalarının fotoğrafları da kitabı bir belge niteliğine dönüştüren yanları. joyce külliyatını okuyanlar açısından okunması bir zorunluluk. kitap yazma üzerine çalışanlar için de önemli bir öğrenme metni sayılabilir.
(28/03/2025) değerlendirmem: 4*
günün geç vakitleri
ursula k. le guin; çeviren: can gürses; şiir;
ayrıntı yayınları: 1270, şiir: 32, 2. baskı, 978-605-314-254-6; 2022-istanbul; 126 sayfa;
şiir okuma akşamımda, daha önce son şiirlerini okuduğum le guin'in ondan önceki beş yılda yazdığı şiirlerin içinde yer aldığı bir kitap. le guin'in kitabı sunuş yazısı dışında, kitapta biri şiir üzerine olmak üzere iki de düz metin var. bunlar da le guin'in şiire ve yazmaya dair tavrını ortaya koyuyor. kitapta özellikle yaşlanma ve ölüme dair anlamlı ve önemli şiirler yer alıyor. özellikle yazarın o dönemdeki gündemini yansıtması bakımından da önemli yapıt. le guin kitaplarını okumayı ve şiir severlere önerebilirim.
(26/03/2025) değerlendirmem: 6*
baudelaire'in poe'su
charles baudelaire; çeviren: ışık ergüden; deneme;
bilgi; sayfa;
daha önce aldığım, okunma sırasını bekleyen bir kitap. ünlü fransız yazar ve şair charles baudelaire'in fransızca'ya çevirdiği poe'nun öykü kitabının sunuş yazısının ayrıbasımı. baudelaire, üzerinde çok etkisi olduğunu belirttiği amerikalı şair edgar allan poe'nun yaşam öyküsünü ve yapıtlarını anlatırken, kendisiyle kurduğu koşutluğu ve kendi değerlendirmelerini de katarak bir güzelleme yazmış. hayranlığın açıkça ifade edildiği bu metnin şiirsel boyutu da eksik değil. sunuşta poe'nun erken ölümünün verdiği hüzün başta olmak üzere şairin yaşamının kimi ayrıntılarına da değiniliyor. ışık ergüden'in özenli çevirisi de çok güzel. kitabı şiir meraklıları ve poe'yu ve baudelaire'i tanmak isteyenler için için önerebilirim.
(26/03/2025) değerlendirmem: 4*
dağlarca ile "resim söylemek"
ruşen eşref yılmaz; söyleşi;
ve yayınevi:36, sanat:1, 978-605-9626-10-1; 2017.04-istanbul; 120 sayfa;
fazıl hüsnü dağlarca'nın resim ile ilişkisini bilmiyordum, adını görünce içeriğini merak ettiğim için almıştım, sırası geldi ve okudum. ressam ruşen eşref yılmaz'ın derlediği, ünlü şair dağlarca ile farklı zamanlardaki karşılaşmalarında kaydedilmiş kısa notlarından derlenmiş bir yapıt. yapılan söyleşilerde dağlarca'nın dile getirdiği resim ve sanata dair aforizmaları da içeriyor. dağlarca hem genel anlamda resim ve ressamlık konusundaki düşüncelerini yer yer şiirsel biçimde dile getirmiş. keyifle okunan ve bir çok konuda üzerinde düşünmeye yol açan güzel bir kitap. ve yayınevi ve sevgili kenan yücel güzel bir iş yapmış, dünyaya ve geleceğe önemli bir belge oluşturmuş. en büyük teşekkür bu notları alıp bir kitap hâline getiren ruşen eşref yılmaz'ın elbette. resimle uğraşanlara be dağlarca sevenlere öneriyorum.
(25/03/2025) değerlendirmem: 6*
şiir nedir?
jean-louis joubert; çeviren: ece korkut; deneme, şiir kuramı;
öteki yayınları-açı yayıncılık, 975-7782-48-3; 1993-ankara; 94 sayfa;
içine göz atınca çok beğenip aldığım ve hemen okuduğum güzel bir kitap. büyük şairler, eleştirmenler, kuramcılar tarafından şiire dair söylenmiş ve söylenebilecek pek çok tanım, ayrıntı, zellik ve değerlendirmeyi belirli bir sistematik çerçevesinde ortaya koyup tartışan, şiirin farklı boyut ve anlamlarını gündeme getiren bir el kitabı. şiiri seven ve yazmayı deneyenler için bence bir başucu kitabı olmalı. hattâ içinde yaptığı alıntılar üzerinden okunacak şiir kuramı kitaplarının da neler olduğunu gösteren bir kılavuz bile sayılabilir. şiirseverlere okumalarını ve hep başuçlarında tutmalarını öneriyorum.
24/03/2025) değerlendirmem: 6 *
yıldızın saati
clarice lispector; çeviren:hamide koyukan; novela;
imge kitabevi yayınları, 975-533-144-1; 1996.03-ankara;
90 sayfa;
"yaşam suyu" adlı müthiş kitabıyla tanıdığım ve daha önce de bir başka romanını okuduğum yazarın çok önce yayınlanmış, benim yeni bulup aldığım küçük bir novelası. okuma sırası geldi ve okudum. bu novelanın hikâyesi çok karışık değil. annesiz-babasız, teyzesinin büyüttüğü bir "daktilo kız"ın, sevgili macabéa'nın kısa ama acıklı hikâyesi. yaşamın bir çok gerçeğini ve "öteki" olma hâllerini, özlemleri ve özlemlerin gerçekleşmesi için gerekli olan hemen her şeyi oldukça güzel dile getiriyor. "dişil" bir dilin kullanıldığı sade ve özgün bir anlatım. cinsiyeti belirsiz bir yazar aslında yazarak varettiği bu daktilo kıza "âşık" oluyor. belki bir anlamda kendi yaratısına yönelik duyguları diye de düşünebiliriz. ama asla kavuşamıyorlar ve anlatıcı bu noktada sorumluluk hissediyor, ama ne yaparsa yapsın, kahramanının makûs talihini yenemiyor. novelanın diğer bir ilginç yönü de anlatıcının zaman zaman okurla kurduğu doğrudan diyaloglar. bu bölümlerin bazıları parantez içinde yazılmış, bazıları ise metnin doğal bir unsuru devamı gibi okurun kendisini anlamasını bekliyor. insanda novelayı okurken hikâyenin içine girip yazarın anlattığına katılma isteği uyandırıyor, hattâ yazma dürtüsüne de yol açıyor. aslında içinden uzun soluklu birden çok romanın çıkabileceği harika bir öykü. yazar metnin içinde "eksilterek" yazdığını ifade ediyor. bence o eksiltmeler yüzünden aslında okurun tamamlayarak çoğalttığı çok güzel bir novela. böyle öyküleri sevenlere ve özellikle yazmayı düşünen kadınlara öneriyorum.
(24/03/2025) değerlendirmem: 6 *
kyklops
euripides; çeviren: ari çokona; oyun (satir);
iş bankası k. yayınları:4757, 978-625-7070-16-4; 2020.03-istanbul; 58 sayfa;
oyun okuma programım çerçevesinde okuduğum bir kitap.
ithaka kralı odysseus'un troya savaşı'ndan dönerken bir fırtınaya yakalanıp, sicilya adasında, kiklops adı verilen insan yiyen tek gözlü devlerin olduğu yere gelmesi ve onlardan birisine tutsak olması, adamlarından ikisinin bu dev tarafından pişirilip yenmesi, ancak onu oyuna getirip, alnının önündeki tek gözüne bir odun saplayarak kör etmesini ve buradan kurtulmalarını anlatan, o dönemde "satir" adı verilen bir tür komedi oyunu. klasik antik yunan oyunlarının temel unsurlarına burada da rastlıyoruz. açık, basit ve anlaşılır bir dille çevrilmiş. yer yer gülünç sözler, anıştırma ve eleştiriler de var. eğlenceli bir oyun. homeros'un odissesia'da yazdıklarının biraz daha ayrıntılı ve eğlenceli hâle getirilmiş versiyonu olarak değerlendirilebilir. oyun okumayı sevenlere ve tiyatroyla uğraşanlara öneririm. güzel bir oyun.
(23/03/2025) değerlendirmem: 6*
james joyce hayatı ve eserleri
richard ellmann; çeviren: zafer avşar; biyografi;
kabalcı yayınevi: 382, yaşamöyküsü: 10, 978-975-997-203-5; 2012.05-istanbul; 966 sayfa;
james joyce'un "ulysses" adlı romanını canlı ve birlikte okuduğumuz sırada yardımcı ve destek okuması yapmak üzere okudum. yazarın tüm yaşamını ve yapıtlarının yazım ve yayınlama süreçleri de dahil ayrıntılarıyla ve belgeleriyle birlikte anlatıyor. ellmann gerçekten derli toplu, ayrıntılı bir biyografi örneği kaleme almış. içeriği dolu dolu, anlaşılır ve güvenilir bir çalışma. her edebiyatseverin kütüphanesinde bulunması gereken bir kitap. ulysses okuyanlara ve yazarı tanımak isteyenlere öneriyorum.
(22/03/2025) değerlendirmem: 6*
söz yaşlarım
stella m. trevez; roman;
remzi kitabevi, 975-14-1091-6; 2006.02-istanbul; 216 sayfa;
2008'de doğum günümde çok sevdiğim bir arkadaşım tarafından hediye edilmiş, o zaman okuyamadığım ve kütüphanemde duran bir kitabı, kitaplarımı elden geçirirken gördüm alıp ve okudum. adı eylül olan, evli ergen iki çocuğu olan, kırklı yaşlardaki bir psikoloğun, o dönemde sıkça yaşanan "çet odaları"nda serpilip gelişen aşklardan birisinin içine düşüp, yaşadığı ikilemler ve sıkıntıları anlatan, sonunda da kendisinden genç olan erkeğin gençliğinin gereklerini yapabilmesi için aşından nasıl feragât ettiğini anlatıyor. yazarın üçüncü romanı olduğu için, edebi anlamıyla bu türün, hemen tüm unsurlarını içinde taşıyan, eskiden olsa beyaz dizisi yapılacak "aşk romanları"ndan birisi olarak değerlendirilebilecek bir kitap. yazarı, eminim yazarken çok mutlu olmuş. o duygusu yer yer bize de geçiyor. diğer yandan romanda yer alan ve psikoloğun danışanlarından bir kaç kişinin de özellikle içinde oldukları ve çözüm aradıkları psikolojik sorunlarını anlatma bakımından da bir değeri olduğu söylenebilir. bu kişilerin genel anlamda dertleri sevgilileri, eşleri ya da aileleriyle ilgili "birlikte olma / yaşama" konusu çerçevesinde yaşanan sorunlar olması. bu tür romanlara meraklı olanlarla, roman yazma düşüncesinde olan kadın yazar adaylarına öneriyorum.
(20/03/2025) değerlendirmem: 3*
seçme şiirler
emily dickinson; çeviren: selahattin özpalabıyıklar; şiir;
iş bankası k. yayınları:985 2. baskı, 978-975-458-797-5; 2012.01-istanbul; 72 sayfa;
emily dickinson'un bu şiir kitabını da gün batımı şiir buluşmamıza yönelik buluşmamız için okudum. içinde şairin seçilmiş şiirleri bulunuyor. çevirmeni her döneminden örnek şiirler seçmiş ama temaları genel olarak ortak kendisi de bunu "seçme şiirler, hemen bütün antolojilerde yer verilen en tanınmış, en tipik, en karakteristik emily dickinson şiirlerinin pek çoğunu içeriyor." diyerek belirtmeyi yeğlemiş. şunu da eklemeliyim: şairin tüm şiirlerini aslına en sadık biçimde ve sırasıyla derleyen thomas h. johnson'un hazırladığı "toplu şiirler" kitabındaki numaralandırmayı temel alırsak, daha önce okuduğum dost körpe'nin çevirdiği kitabın aksine bu çeviride farklı bir numaralandırma yapılmış. dickinson'un şiirleri genel olarak dörtlükler şeklinde yazılmış küçük şiirler. bu şiirlerin birer adları veya başlıkları yok. ayrıca şiirlerinde sık olarak ve özellikle kullandığı "tire" var. bunlar bazen düz yazıda olduğu gibi ifade edilenden ayrıksı bir durumu imlerken, bazen de bir diyalogun taraflarının seslerini duymamızı sağlıyor. bu da şiire bir gündelik dil/söz yapısı getirdiği gibi, doğallığı ve içtenliği de sağlıyor. konuşur gibi söylenmiş şiirler çoğunlukta. çeviride ise bu dil biraz daha şairane biçimde kaleme alınmış. evet, önceki kitap için söylediğim gibi herkes okumalı bence.
(18/03/2025) değerlendirmem: 6*
retrotopya
zygmunt bauman; çeviren: ali karatay; deneme;
sel yayıncılık:916, 978-975-570-922-2; 2018.04-istanbul; 164 sayfa;
bauman izlediğim önemli düşünürlerden birisidir. bu kitabı da türkiye'de yayınlanınca okumak istemiştim. şimdi okuyabildim, okuyunca aslında geç kaldığımı fark ettim. çünkü, bildiğim ve üzerinde düşündüğüm pek çok konuda önemli şeyler diyen ve dünyayı anlamak isteyen herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap olduğunu anladım. orijinali 2017'de yayınlanmış bu küçük yapıtın, çok güzel bir kurgusu var ve şimdi yaşadığımız her şeyin başka türlü de yaşanabileceğini, ulus devlet olgusunun ömrünü tamamladığını belirtiyor ve geleceğe dair bir persperktif çiziyor.
(17/03/2025) değerlendirmem: 6*
ulysses
james joyce; çeviren: armağan ekici; roman;
norgunk yayıncılık, 3. baskı, 978-975-8686-68-1; 2015.11-istanbul; 750 sayfa;
daha önce yine benzer biçimde toplu olarak buluşup yüzyüze konuşarak gümüşlük'te okuduğumuz bu kitabın farklı bir çevirisini, zoom üzerinde birlikte okuma buluşmalarımız kapsamında birlikte okuduk. james joyce'un bu ölümsüz eseri, irlanda'da bloom çifti ile arkadaşlarının 16 haziran 1904 tarihli günde yaşadıklarını anlatıyor. pek çok bağlamda değerlendirilebilecek bu roman modern anlatının kült örneklerinden birisi. yazarı bu romanın, homeros'un odyssesia destanının çağdaş bir versiyonu olduğunu söyleyip, bu hikâyeyi irlanda ve irlandalılara uyarladığını ve adadığını, bu anlamda bir oluş destanı olarak nitelendirdiğini belirtiyor. roman modern anlatının şimdiye kadar pek çok başka yapıtta denenmiş hemen tüm unsurlarını biçim olarak içinde barındırıyor. kitaptaki 18 bölümün her biri farklı bir tarzda yazılmış ve bir tür kolaj oluşturulmuş. son bölümde nokta, virgül vb. imla işaretleri kullanılmayan 8 paraftan oluşan yaklaşık 45 sayfalık tek bir metin ve molly bloom'un bu günün gecesinde içinden geçirdiklerini dile getiriyor. çok satılan ve çok az okunan bu romanı bence okuma yazma bilen herkes okumalı.
(17/03/2025) değerlendirmem: 6*
(kitabı okuduğumuz sırada okuma buluşmaları ile ilgili bilgileri paylaştığımız, bahçeyazı sitesinin ilgili sayfaya buradan erişebilirsiniz.)
hekabe
euripides; oyun;
milli eğitim vekâleti, dünya edebiyatı'ndan tercümeler, yunan klâsikleri: 53; 1943-ankara; 75 sayfa;
"oyun okuma" programım çerçevesinde okuduğum bir kitap. daha önce aynı antik dönem yunanlı yazarının "medea" adlı oyununu okumuştum. bu da onunla bağlantılı bir yapıt. yunan mitolojisinde yer alan hekabe'nin çocuklarının truva savası sonrası öldürülmesine dair bir öyküyü anlatıyor. priamos ve hekabe'nin en küçük oğulları polydros', truva savaşı öncesi babası tarafından onun bakımına yetecek kadar atınla birlikte polymestor'a bırakılır. savaşı yitirmeleri üzerine polymestor sadece paraya tamah ederek çocuğu öldürür ve cesedini de denize atar. truva savaşı'nda hektor tarafından öldürülen akhilleus'un ölüsünü kutsamak için klanı hekabe'nin kızı polyksene'nin de kurban edilmesine karar verir ve bu görevi de odysseus'a verir. karar yerine getirilir. hekabe kızını alıp gömmek için oraya gittiğinde oğlu polydros'un ölümünden haberi olur. bunun üzerine hekabe'yi cezalandırmak ister ve polymestor'a görüşmek üzere bir haberci gönderir ve iki oğluyla yanına gelmelerini ister. onunla görüştükten sonra, onu içinde esir kadınların olduğu bir yerde tuzağa düşürüp çocuklarını öldürtür. kadınlar polymestor'un da gözünü kör ederler. bu da medea gibi, kadınların haksızlıklar karşısında öçlerini aldıkları ve üstelik bunu şiddet uygulayarak yaptıklarına dair yazılmış bir oyundur. bu oyun da klâsik tragedya'nın temel unsurlarını içinde barındırıyor. euripides, adaletsizliklere dikkât çekerek, tanrılar ve ölümlüler arasındaki ilişkileri ve antik yunan mitolojisini bir kez daha yeniden yazıyor. yunan klâsikleri okumak isteyen ve genel olarak okumayı seven herkesin okuması gereken yapıtlar arasında olduğunu düşünüyorum.
(16/03/2025) değerlendirmem: 6*
gittiler işte
şeyhmus diken; deneme;
aras yayıncılık:123, 2. baskı, 978-605-5753-23-8; 2011.08-istanbul;
232 sayfa;
kitabın yazarı, arkadaşım şeyhmus diken'in, henüz okumadığım ve bir imza gününde imzalatarak aldığım bir kitabıydı ve sırasını bekliyordu. kitabın içindeki yazıların bazılarını "bianet"te de yayınlamıştı ve biliyordum ama bütününü okumak istediğim için okudum. kitap, diyarbakır başta olmak üzere anadolu'dan giden, gönderilen, gitmek zorunda bırakılan, ermeni, süryani, keldani, tüm bu coğrafyanın en eski ve kadim insanlarının hikâyelerini, anılarını, büyük bir duyarlık ve incelikle, üstelik de kayda geçirme amacıyla yazılmış yazılardan oluşuyor. okurken daha önce adını bile duymadığım çok sayıda değerli insanı da tanımış oldum. tabi kitaptaki yazıların önemli bir bölümü de sevgili hrant dink'e dair ya da onun dolayımından yazılmış yazılard. sevgili şeyhmus'un söylediği gibi onlar artık olmadıkları, onları "yitirdiğimiz" için asıl "eksilenler" geride kalanlar, yani biziz. ulus devletler ortaya çıktığı andan itibaren, kendi coğrafyasında kendi soyundan olmayan herkese çok acımasız olmuş. bu her yerde olduğu gibi bu coğrafyada da ne yazık ki böyle yaşanmış. en çok da ermeniler'e çok daha acımasız davranışmış. dolayısıyla aslında acıları dile getiren hüzünlü bir kitap. sevgili şeyhmus iyi ki yazmış, iyi ki kaydetmiş. özellikle neleri yitirdiğimizi anlamak ve unutmamak için okunması gereken bir yapıt.
(15/03/2025) değerlendirmem: 6*
hrant'a... "ali topu agop'a at";
çok yazarlı; hazırlayan: fahri özdemir; derleme;
kırmızı yayınları, 978-975-9169-71-8; 2007.09-istanbul; 340 sayfa;
hrant dink'in öldürülmesinin ardından, onun anısına onu tanıyan-tanımayan, ünlü yazar ve kişilerin yazdıklarından oluşan bir derleme ve anma kitabı. ardından neler söylediklerini merak ettiğim için okudum. yerli ve yabancı 24'ü kadın, 63'ü erkek, 87 yazarın hepsi de hrant dink'i, onunla ilişkisini, yaşarken yaptıklarını nasıl gördüğünü, öldürülmesine yönelik tepki ve hissettikleriyle geleceğe dair öngörülerini kaleme almışlar. uzunlu kısalı, arada şiirlerin ve çok sayıda hrant dink fotoğraflarının da olduğu bir anma kitabı olarak yayınlanmış. hrant dink'i yaşadıklarını unutmamak için iyi bir anımsama ve bellek kitabı. değerli ve okunması gereken bir derleme.
(13/03/2025) değerlendirmem: 6*
aşk yaşamdan önce gelir
emily dickinson; çeviren: dost körpe; şiir;
oğlak yayıncılık, 978-975-329-725-7; 2011-istanbul; 223 sayfa;
gün batımı şiir buluşmalarımız için belirlediğimiz bir şairin bulduğum ilk şiir kitabıydı. buluşmaya yönelik olarak okudum. kitabın içinde çoğu aşk temalı şiirler bulunuyor. genel olarak güzel ve çarpıcı şiirler. dickinson'un şiirine dair okuduğum camilla paglia tarafından yazılmış olan kitaptaki, amherst'ün madame de sade'i emily dickinson" başlıklı kitap bölümünde, şairin özellikle toplumsal cinsiyet ve cinselliğin dışavurumuna dair dile getirilen unsurlar, bu kitaba alınan şiirlerde pek belirgin değildi. ancak emily dickinson çok önemli bir şair ve şiirleri farklı ve özel, bu nedenle şiir severlere öneriyorum.
(12/03/2025) değerlendirmem: 6*
şiir ve tragedya kuramı
friedrich hölderlin; çeviren: mehmet barış albayrak; tür;
notos kitap:70, kuram: 14, 978-605-5904-57-9; 2. basım; 2018.03-istanbul;
117 sayfa;
şiir kuramı üzerine yaptığım okumalar sırasında okuduğum önemli bir kitap. idealist felsefenin kuramcı ve savunucularından birisi olan hölderlin'in, şiir, özellikle de tragedya kuramı üzerine yaptığı çözümlemelerin sonuçlarını aktaran metinlerin yer aldığı kitapta, ele alınan temaların ağırlığı metne, dolayısıyla çeviriye de yansımış. söz edilen bazı konuları tam kavrayabilmek için onun felsefesine de vâkıf olmak gerekiyor. asıl anlamaya çalıştığım şiirle ilgili olan yazıları daha çok kolay anlaşılıyor. ancak kitaptaki "alman idealizmi'nin en eski programı" başlıklı yazı bence çok güzel ve özellikle okunması gereken bir metin. şiir kuramı ve felsefesi üzerine düşünenlere okumalarını öneririm.
(11/03/2025) değerlendirmem: 3*
insanları uyandırmak
orhan veli; deneme;
telgrafhane yayınları: 112; 978-625-7926-24-9; 2021.04-ankara; 133 sayfa;
yayınevinden toplu kitap alımı sırasında aldığım bir kitaptı, içeriğini merak ettiğim için okudum. çoğu 1949-50 yıllarında orhan veli tarafından yayınlanan "yaprak" şiir sanat dergisinde yayınlanan köşe yazıları ve makalelerden oluşan bir kitap. işlediği temaların güncelliği nedeniyle yeniden yayınlanmış olduğunu düşündüm. sanat, edebiyat şiirden daha çok politik yazılardan oluşuyor. özellikle demokrat parti'nin iktidara gelmesinin öncesinde ve hemen sonra ülkede önemli bir mesele olan "dinci"likle ilgili eleştiriler yer alıyor. üslup olarak biraz mizah yanı olsa da, daha sert ve sanırım orhan veli'nin siyasi çizgisinin de daha solda olduğu dönemlerde yazılmış yazılardan oluşuyor. o dönemi merak edenlere ve bugünle kıyaslamak isteyenlere öneriririm.
(11/03/2025) değerlendirmem: 4*
medea
euripides; çeviren: ari çokona; oyun;
iş bankası k. yayınları:2950,1. baskı, 978-605-332-062-3; 2014.02-istanbul; 63 sayfa;
pazar günleri oyun izleyemezsem okuyorum. geçen yıl christa wolf'un "medea ve sesler" adını verdiği uyarlamayı okumuştum, orijinalini hikâye olarak biliyordum ama okumamıştım. bu hafta bu kitabı okumak istedim. iyi ki de okumuşum, euripides'e dair bilgilerimi de tazelemiş oldum. kolkhis'ten (batı gürcistan) babası aietes'in desteğiyle altın post'u ele geçiren iason'un eşi olarak, erkek kardeşi apsyrtos'u öldürme pahasına, dahası yolda da bir başka cinayet işleyerek, korinthos'a gelen, aslında atası güneş olan, dolayısıyla tanrı soylu medea'nın, kocası iason'un evlendiği korinthos prensesini, babası kral kreon'la birlikte, iasos'tan olma iki erkek çocuğunu öldürmesi ve onların cesetlerini yanına alarak, atina'nın kıralı aegeas'ın yanına gitmesi bu trajedinin asıl konusudur. oyun klasik tragedya kurallarının hepsini yerine getirecek şekilde kaleme alınmış ve ari çokona'nın güzel çevirisiyle iş bankası kültür yayınları'nın "hasan ali yücel klasikleri" dizisi içinde yayınlanmış. oyunu izleyen, izlemeyen herkese bu klasik tragedyayı okumayı öğreniyorum. tabiî, euripides'in neden bir "tanrı soylu kadına" bu kadar çok cinayet işlettiğini de feminist ve insan haklarını önceleyen bir bakışla düşünmesini de öneriyorum. yunan klasiklerinde yer alan tanrı kültüyle ilgili tüm yapıtların, her ne kadar "insani" bası sorunları tartışıyor görünse de eleştirel bir gözle okunması gerektiğini düşünüyorum. christa wolf'un bu öyküyü yeniden ve kendi ülkesinin koşulları ve yaşadıklarına gönderme yaparak yeniden ele almış olması o yüzden çok önemli.
(09/03/2025) değerlendirmem: 6*
bürhân
sevim çiçek; roman;
src kitap, 978-625-5999-10-8; 2025.01-istanbul; 304 sayfa;
yazarı sevim çiçek arkadaşım; kitabın yazım aşamasında kısa bir bölümle, içeriğine dair bir bilgi paylaşmıştı. yayınlanınca aradı ve romanını yolladı. kitabı 9 günde okuyup bitirdim. öyküleri gibi bu yapıtı da beni çok şaşırttı. romanda hikâye ettiği 8-9. yy. arabistan ve ortadoğu bölgesinde, islam peygamberinin ölümü sonrasında yaşanan, farklı aşiretlerin islâmiyetin başına geçme yani hilâfet kavgalarını anlatıyor. bu arada da islâm inancına dair çeşitli konularla, bâtıl sayılan inanç ve tutumlara ilişkin ayrıntılı bilgiler veriyor, dahası o zamanın bu coğrafyasındaki yöneticilerin ve halkın yaşamıyla ilgili ayrıntılar ve söyleyiş biçimiyle o zamanı bugüne taşıyor. romanda "ölümü öldürdük", "siyah isyan" ve "bahreyn incisi" başlıklı üç bölümde üç farklı isyan anlatılıyor. bunlardan ilkinde ebu müslim horasani'nin isyanı, ikincisinde köleyken müslüman olmuş afrikalıların "büyük zeyc" isyanı ve sonuncuda da bahreyn'de yaşayan "karmati"lerin ütopik temelli isyanları anlatılıyor. ilk isyanda yaşanan olayların anlatımı diğer ikisine göre daha ayrıntılı, kahramanları daha derinlikli. diğer ikisinde ilkinde yer alan kahramanların bazılarının sonraki kuşakları da karakter olarak işlenmiş. ancak bu bölümlerin derinlikleri ve anlatılan olayların ayrıntıları ile olayları "roman" yapan unsurlar daha az. okuyunca bana m. uzun'un "dicle'nin sesi" dizi romanını düşündürdü. bu romanda da aşiretler ve topluluklarla onların içinde yer alan insanlar benzer acılara gark olurlar. tabiî ki umut ve hayallerini gelecek soylarına aktarıp, onların bu mücadeleleri sürdürmesini dileyerek ve onları diri tutmaya çalışarak bunu yaparlar. hüsrev'den milen'e, adara'dan sade'ye kadar, elden ele iletilen bir defter ve ilk bölümdeki bilge insan rudaw'ın yaptığı kızıl renkli yakut kolye geçmişi ve olanları muhafaza etmekte asıl unsur, bir anlamda da belleğin taşıyıcısıdır. özellikle bu tür tarihi olaylara dayanan romanları okumaktan keyif alanlarla, kendi ütopyalarını dile getirmek isteyenlere okumalarını öneriyorum.
(05/03/2025) değerlendirmem: 5*
şimdilik her şey yolunda
ursula k. le guin; çeviren: gökçenur ç.; şiir;
metis yayınları, 978-605-316-175-2; 2019.11-istanbul; 95 sayfa;
okuma grubunda son okuduğumuz "karanlığın sol eli" kitabını okurken, şairliğinin de olduğunu öğrendiğim yazarın şiirlerini merak ettiğim için bulup okudum.
adından da anlaşılacağı üzere ölmeden önceki son dört yıl içinde yazdığı şiirlerden oluşan ve kızının işbirliği ile yapılmış bir şiir derlemesi.
daha önceki dönemlerde yazdığı şiirlerin türkçe çevirilerinin baskıları yok. çok ileri yaşlara kadar yaşamış, bilge bir kadının bildiklerine dair veciz değerlendirme ve düşüncelerin söz konusu olduğu, temel izleğini de ölüm ve toprağa karışmak dönüşmek olan güzel şiirlerden oluşan bir kitap. roman, düzyazı ve öykülerini sevenlere ve şiir üzerine düşünüp, okumaktan keyif alanlara öneriyorum.
(tarih/2025) değerlendirmem: 6*
kuru kız
ayfer tunç; roman;
can yayınları, 2. basım, 978-975-07-6009-9; 2023.08-istanbul; 216 sayfa;
okuma buluşmalarımız çerçevesinde belirlenmiş bir kitap olduğu için okudum. yaşadığı mahalledeki insanlar tarafından "kuru kız" olarak adlandırılan, öksüz, yetim bir kızın 40 yaşına kadar olan yaşamından kesitleri ve onun bulunduğu türkiye'de marjinal kesiminde yaşananları da, orada yaşayanların özellikleri ve birbirleriyle ilişkilerini anlatan bir hikâye. düz, basit, kısa cümlelerle kimi ayrıntılarda yoğunlaşarak toplumsal gerçekliği ve insanların hayallerini ortaya koyuyor. ancak ayfer tunç külliyatını eksiksiz okumak isteyenlere önerebilirim. edebi olarak bir özelliği yok. bana göre ayfer tunç'un yazım çizgisinin çok uzağında bir yapıt.
(03/03/2025) değerlendirmem: 2*
kısasa kısas
william shakespeare; özdemir nutku; oyun;
iş bankası k. yayınları:2335,1.baskı, 978-605-360-367-2; 2011.09-istanbul; 127 sayfa;
brecht'in külliyatını okurken "sivrikafalılar ve yuvarlakkafalılar" oyununun bu oyun üzerinden yeniden ve farklı bir bağlamda yazıldığını okumuştum. daha önce okumadığım bu oyunu merak ettiğim için "oyun okuma" programım çerçevesinde okudum. aslında shakespeare'in de bir başka avusturyalı yazardan alıntıladığı bu hikâye viyana'da geçiyor ve yönetim erkindeki bir zafiyet, özellikle de hukuka uygun davranmama konusundaki yanlışlıkları düzeltmek amacıyla yaptığı bir kurgunun sonunda yerine atadığı kişinin de hukuka uygun davranmadığını görüp, onun verdiği bir kararın uygulanmasını engellemesi ve adil bir kararla herkese hem akla ve adalete, hem de hukuka uygun bir şekilde yeniden tesis etmesinden söz ediyor. klasik shakespeare oyunları içinde en güçlülerinden ve belki de en çok sergilenenlerden birisi olan oyun gerçekten tiyatronun tüm unsurlarını içinde taşıyan bir başyapıt. hem içeriği hem de bir oyun metni olarak öğretici pek çok yanı var. brecht'in bu oyundan yola çıkarak bir oyun yapması da bunun önemli kanıtlarından birisi zaten.
(02/03/2025) değerlendirmem: 6*
irina'ya göre şeffaflık
benjamin fogel; çeviren: ipek ortaer montanari;; şiir;
iş bankası yayınları:5755, 2. baskı, 978-625-429-349-8; 2023.10-istanbul; 280 sayfa;
ütopik ve distopik metinlere ilgim nedeniyle, arka kapak yazısında yazılanlar yüzünden merak ettim ve alıp okudum. 2058 yılında, fransa ve dünyada, tüm insanların derilerinin altına birer çip takılmış olan insanların bir "ağ" (blockchain)a dönüşen internet ortamında varolan ve burada yaşayan insanların arasındaki bir takım ilişkileri ve olayları "şeffaflık" olgusu bakımından anlatan ve tartışan "distopik" bir roman. aslında bir üçlemenin ilk romanı olan bu kitap fransa'da 2019'da yayınlanmış. ikinci roman ise 2021'de piyasaya çıkmış. henüz türkçeye çevrilmemiş. kitap batıda popüler olmuş ve anlatım türü olarak bir "roman"ın gerekli unsurlarının çoğuna sahip. çoğunlukla olaylara odaklaşılmış, arada betimlemeler, iç konuşmalar, düşünce ve duyguların da yer aldığı, anlatımı akıcı, kolay okunur, merak unsurunun ve sürprizlerin olduğu, geleceğe dair dünyayı da düşünmeye yönlendiren, güzel bir çeviriyle sunulmuş bir roman olarak değerlendirilebilir. tirajları belirtilmiyor ama dokuz ay içinde ikinci baskıyı yapması, yazarının bazı ödülleri almış olması da güncelliğini ve popülerliğini ortaya koyan unsurlar. ütopya/distopya yapıtlarına meraklılarına önerebilirim. hoşça ama zaman geçirmek için kitap okuyanlar da beğenebilir ve keyif alabilirler.
(27/02/2025) değerlendirmem: 3*
(bu kitapla ilgili ddep seek desteğiyle oluştulmuş ayrıntılı bir yorumumu, burayı tıklayarak okuyabilirsiniz.)
yalnız sessizliğiyle / burgazada haikuları
kenan yücel; şiir;
anima yayınları-57, şiir:45, 978-605-71597-7-9; 2023.04-istanbul; 80 sayfa;
kitabın yazarının sahibi olduğu ve yayınevi'nden geçen yıl sonu toplu kitap aldığımda, hediye olarak bu kitap da paketten çıktı. üstelik yazarı kenan yücel kitabı imzalamıştı. ama hemen okuyamamıştım, sırasını bekliyordu, sırası geldi ve okudum. kitapta, 2007-2012 yılları arasında burgazada'da, burgazada ve doğası, oradaki yaşamda varolan unsurların dile getirildiği 64 haiku var. bu haikulara, şairin kendi çizimi olan küçük resimler eşlik ediyor... bu resimlerin daha büyük ve renkli olmasını arzu ediyor insan. haikuların çoğu 5-7-5, bazıları da 5-5-7 hecelik dizelerle oluşturulmuş. haikuların temel ölçütlerine uygun hepsi de temalar ve imgeler de güzel ve etkileyici. ses olarak da birbirleriyle uyumlu çok sayıda haiku var kitapta şiiri, özellikle haiku okumayı sevenlere, bir de kenan yücel'in şiirlerini merak edenlere öneririm. ben çok sevdim.
(26/02/2025) değerlendirmem: 3*
tango ve diyarbakır
şeyhmus diken; deneme;
lis yayınları, t.ed.,2. baskı, 978-605-9295-90-1; 2018.01-diyarbakır; 218 sayfa;
kitabı yayınlandığı zaman imza gününde almıştım. yazarı da arkadaşım, aslında bianet'te yayınlanan yazılarını biliyordum, bu yazıların da bazıları vardı o yazıların içinde okuduğum sırada çok şey öğrenmiştim. çok okunan bazı kitaplarını da daha önce okumuştum. kütüphanemde uzun zamandır bekliyordu, içindeki yazıları merak ettiğim için okudum. diyarbakırla ilgili ve diyarbakırlıların yazdığı edebi yapıtlar başta olmak üzere, diyarbakırlı şair ve yazarların kitaplarla, bu kentte yapılan çeşitli etkinlikler ve sanat olaylarından söz eden deneme ve tanıtım içerikli yazıların olduğu bir kitap. daha çok haber vermeyi, bilgilendirmeyi ve bir diyarbakırlı olarak onları kayıt altına alınıp unutulmaması için, bazısı da bir teşekkür niteliğinde yazılmış yazılar. yazılarda çok ağır olmayan bazı eleştiriler ve düzeltmeler de yapılmış. diyarbakırla ilgilenen, yazarın yapıtlarını merak edenlere önerilir. (22/02/2025) değerlendirmem: 3*
dünün geleceği yok
gönül ocak; öykü;
metinlerarası kitap: 69, Ed.:62, 978-625-6566-73-6; 2024.11-istanbul; 112 sayfa;
gönül ocak okuma grubumuzdan tanıdığım bir arkadaşım. geçen yıl sonunda yayınlanan kitabına yakın kitabevi'nde rastlayınca almıştım. aynı yerde bir imza günü yaptı, o sırada da kitaba dair bir konuşma oldu. ardından imzalamasını istedim, sonrasında da neler yazdığını merak ettiğim için okudum. öykü kitabının içinde, tümü, fantastik, distopik belki de ütopik nitelikte 8 farklı öykü var. bunların bazıları sevgili gönül'ün mesleki eğitim aldığı tıbbi konularla ilgili. diğerleri ise daha çok kaybolan değerlerin özlemle ve biraz da "yakınma"yla dile getirildiği, yorumlanması biraz da güç, rüyalardan el alan öyküler. farklı bir dili ve zihinsel kurgusu var. öykülerin içinde kesiklikler ve boşluklar çok, oraların okur tarafından tamamlanması gerekiyor. dili güzel, bazı öykülerde yer yer merak unsuru, hattâ polisiye unsurlar ağır basıyor. hemen hepsinde ya toplumsal ya da bireysel bazda bir üst gücün ya da yapının baskısı var ve buna yönelik bir tür mücadele ya da kaçınma tutumu da öykülerin genel izlekleri arasında sayılabilir. kahramanların çoğu kadın karakterler, o yüzden de bir dişil dili hissetmek mümkün. öykü okumayı ve distopik, ütopik, fantastik öyküleri sevenlere, bir de yazarı tanımak isteyenlere okumalarını öneririm.
(22/02/2025) değerlendirmem: 4*
uçuşan etekler
john berger & yves berger; çeviren: beril eyüboğlu; deneme, ağıt;
metis yayınları, 978-975-342-956-6; 2014.05-istanbul; 44 sayfa;
john berger'in şiirlerini okuduğumuz gün batımış şiir akşamları buluşmasına yönelik olarak okuduğum bir kitaptı. john berger'in kaybettiği eşi beverly için oğlu yves'le birlikte yazdıkları duygularını, özlemlerini anlatan "çağdaş" bir ağıt niteliğinde, yoğun duygularla ve şiirsel bir biçimde yazılmış, berger'in çizimlerinin de eşlik ettiği bir "anı" kitap. john berger'i ve yazılarını, şiirlerini bilen ve sevenlere öneriyorum. (19/02/2025) değerlendirmem: 3*
bütün oyunları-5
bertolt brecht; çeviren: yılmaz onay; oyun ve açıklamalar;
tem yapım yayıncılık, 2. Baskı, 975-978-778-518-0; 2009-istanbul;
335 sayfa;
brecht külliyatını okumaya karar verdiğim için sırasıyla kitaplarını okuyorum. bunu da sırası geldiği için okudum. brecht'in w. shakespeare'in "kısasa kısas" adlı felsefi oyunundan yapılan önemli bir uyarlama. bir ülkede, ekonomik durum bozulup, varlıklılar ile yoksullar arasında bir savaş çıktığı sırada, ülkenin yöneticisinin, yönetim erkini bir bürokrata devretmesini, o kişinin de toplumu, savaşın taraflarını oluşturan kesimlere yapısal anlamda ("yuvarlak / sivir kafalılar" diye) farklı bir nitelik atfederek onları birbirlerine düşman kılıp, gerçek çatışmayı gözlerden uzak tutmak istemesini, ne var ki ekonomik belirleyenlerin, bu nitelemeyi ortadan kldıracak şekilde yeniden geçerli ve baskın olması nedeniyle başarısızlığa uğramasını, eski yönetimin tıpkı eskiden olduğu gibi, ama bu kez krizi atlatarak yeniden yönetimi devralmasını anlatıyor. brecht'in göstermeci yöntemle, danimarka'da sahneye konulmasına destek olduğu ve topluluğu yönlendirdiği, oynandığı zaman ve konusu itibariyle de hitler'in almanya'da iktidara geldiği dönemde, eleştirel amaçla uyarladığı, daha önce türkiye de de oynanan ve izlediğim bir oyun olarak asıl metni ve metnin sonundaki ekler ve brecht'in notlarıyla daha anlamlı hâle getirilmiş bir kaynak kitap. tiyatro ve sanatın, politik durumlarda uygulanmasına ilişkin bir örnek olarak, bu sanatla uğraşanlara, ve tiyatro okumayı seven okurlara öneriyorum. kuşkusuz okumak isteyen herkesin de keyifle okuyacağına eminim. (16/02/2025) değerlendirmem: 3*
kısa bir iç çekişle
leyla saral; roman;
ve yayınevi:19, roman:002, 978-605-66308-3-5; 2016.02-istanbul; 128 sayfa;
ve yayınevinin kitaplarını aldığım sırada aldığım bir kitap. aldığım sırada yazarını tanımıyordum ve anlattığı konunun da ne olduğunu da bilmiyordum. ama yayınevinin yayın hayatında yayınladığı 2. roman olması, bana ilginç gelmişti.
kendisine "catherine", evli ve bir çocuklu sevgilisine de "harry" adını veren bir kadının, sıkıntılarla dolu, aslında patolojik boyutları da olan takıntılı bir ilişkisini ve adamın onu bırakmasını, anlatıyor. adamdan çok kendisini eleştiren bir kadının, özellikle iç seslerini, ilgi ve yönelim alanlarını, bir kadın olarak, ilişki içinde önemsediği ve değer verdiği durumları dişil dille anlatan bir roman. romanın tüm unsurlarını içinde taşıyor, dili akıcı ve anlaşılır, okurken mağdur ama ama güçlü, hep ayakta duran bir kadın sesi duyuluyor, duygular güzel yansıtılıyor. "acaba sonu nasıl bitecek" biçiminde bir merak unsuru da romanın başından itibaren okuru kendisine çekiyor. yazar patolojik durumun arkasındaki gerçekleri ortaya koymakta ve içsel çözümlemeler yapmakta başarılı. "harry"nin biraz klişe olarak çizilmiş olması da aslında bu toplumun, özellikle bu kesiminin "okumuş, feodal nitelikleri süren, muhalif olsa da geleneksel değerlere sadık, beyaz, varlıklı erkekleri"nin bir anlamda "prototipik" özelliklerini ortaya koymasından kaynaklanıyor. sevgilini bu şekilde nesneleştirmesi de bir eleştiri olarak dikkât çekiyor. bu tür psikolojik gerilim romanlarını, özellikle de kadın özgürleşmesini konu edinen yazarların romanlarını sevenlere, bir de böyle patolojik aşk temalı roman yazmaya niyetlenenlere okumalarını öneririm.
(16/02/2025) değerlendirmem: 3*
stéphane mallermé
ömer aygün; biyografi;
edebi şeyler yayıncılık:010, şiir:001; 978-605-5185-63-3; 2015-istanbul;
176 sayfa;
fransız şairleriyle ilgili bir okuma yaptığım ve bu şaire dair daha çok ayrıntı öğrenmek için almıştım, sırada bekliyordu, sırası geldi ve okudum.
stéphane mallermé'nin yaşam hikâyesini, şiire dair çaba, düşünce ve üretimlerini, ayrıca şiir kuramına ilişkin değerlendirme ve yaklaşımlarını, bazı şair dostlarına yazdıkları mektupları içeren ve şairin türkiye'deki alımlanışı ve türk şairlere yönelik etkisine dair önemli bilgiler de paylaşan güzel bir başvuru kitabı. daha önce ocak 2003'te yk yayınları tarafından yayınlanmış. özellikle de kendisinin çok önemsediği "şiirin kitapta nasıl yer alacağı" konumuyla ilgili fransızca ve türkçe olarak şiirlerinden örnekler de yer alıyor. dolayısıyla sadece bir biyografi değil, bir inceleme kitabı da sayılabilir. güzel, akıcı ve anlaşılabilir bir dille kaleme alınmış. şiirle ilgili kuramsal okuma yapanlarla, şiir sevenlerin okuması gerektiğini düşündüğüm, pek fazla seçeneği ve örneği olmayan bir kitap.
(16/02/2025) değerlendirmem: 4*
bir son duygusu
julian barnes; roman;
ayrıntı yayınları: 688, 978-975-539-721-4; 2013-istanbul; 150 sayfa;
okuma buluşmalarında sunulmak üzere belirlenmiş bir kitaptı. o nedenle okudum.
bir "yaşlı" hikâyesi anlatıyor. gençlikte yapılan bir hatanın vicdanı rahatsız etmesi, bunun üzerine giderek, kendini ve insan ilişkilerini sorgulaması ve bir intiharın nedenini ve kendisinin dahlini araştırması. daha çok polisiye romana yakın benzerleri çok olan bir roman.
yazım biçimini merak eden ve yazıyla uğraşanlar ve herhangi bir nedenle yazarın külliyatını okuyanlar dışındakiler için mutlaka okunması gereken bir roman değil. yazarı tanımak için okunabilir. romandan yapılmış bir de film uyarlaması bulunuyor.
(14/02/2025) değerlendirmem: 4*
(ayrıntılı yorumumu, sunum sırasında yaptım ve okuma grubuyla ilgili toplu değerlendirme içinde yer alıyor.)
beni nerden vuralım
zeynep tuğçe karadağ; şiir;
ithaki yayınları: 1688, 978-625-7913-60-7; 2020.08-istanbul; 51 sayfa;
şiirlerini ve konuşmalarını net üzerinden izlediğim, merak ederek kitabını edindiğim, daha önce iki şiir bir de öykü kitabı yayınlanmış şair yazar bir kadının son şiir kitabını iki gün önce okumuştum. merak edip bu kitabını da aradım ve bulunca okudum. diğer kitabından da daha çok ölüm ve varoluş temalı, aynı tarzın ağır bastığı 19 şiir bulunuyor bu kitapta. öncekinden farklı olarak ifade biçimi ve seçtiği sözcükler biraz daha sert nitelikte. şairi ve şiirini tanımak için okunabileceğini düşünüyor ve öneriyorum.
"hırpani bir akşam" benim elimde ne kaldı / insanlara maruz kalmaktan başka / zırh yetmiyor artık kepenk gerek /
bir susturucu, dünyanın ağzına."
(14/02/2025) değerlendirmem: 4*
kanım açıkta
zeynep tuğçe karadağ; şiir;
everest yayınları: 2653, t. ed.: 150, 978-625-369-314-5; 2024.12-istanbul; 40 sayfa;
şiirlerini ve konuşmalarını net üzerinden izlediğim, merak ederek kitabını edindiğim, daha önce iki şiir bir de öykü kitabı yayınlanmış şair yazar bir kadının son şiir kitabı olduğu için okudum.
kitabın içinde serbest ve farklı temalı 19 şiir var. genel olarak varoluş ve ölüm meselesini irdeleyen şiirler bunlar. arada düz yazı şiir ve farklı denemelerin de 40 sayfalık kitabın içinde yer alıyor. şairin az kullanılan kimi sözcükleri seçmesi ve henüz çok genç olsa da ölüm temasını işlemesi bana ilginç geldi. şiir seven ve şairin şiirlerini tanımak isteyenlere öneriyorum.
"hafıza en büyük dolandırıcısı insanın" .... / bilincimiz sahtekâr, belki biz de. // ilk ve son isyan, dünyaya geldiğin ân / hefıza henüz belirmemişken"
(12/02/2025) değerlendirmem: 4*
minotor'u kışkırtmak
anaïs nin ; novela;
everest Yayınları, 975-289-388-7; 2007.04-istanbul; 178 sayfa
"içsel kentler" üst başlığı altında beş farklı noveladan oluşan dizi romanın, beşincisi. diğer dört romanı okuduğum için diziyi bitirmek amacıyla okudum. beş ayrı kadının yaşamları, eşleri sevgilileri ve birbirleriyle ilişkilerini bu sıradaki tutum ve davranışlarının temellerini nedenlerini ortaya koyan, derdi kadınların özellikle cinsellik edimleri başta olmak üzere özgürlüklerini göstermek, özendirmek, uğruna bedeller ödense bile bunun güzelliği ve gerekliliğini ortaya koyan çok güzel kitaplardan birisi. bu bölümde lilian ile djuna ve jay ile larry var ve lilian'ın golconda adlı bir meksika köyünde başından geçenleri ve oradaki ilişkilerini anlatıyor. bu dizideki tüm novelaların dili ve biçimi çok güzel. şiir gibi ve yer yer de hoş bir anı/deneme tadında. naif ama kuvvetli kadınları anlatırken yer yer çok duyarlı, adetâ ılık bir meltem yeli gibi, yer yer de fırtınalar estirecek kadar şiddetli bir söylemi benimsiyor. özellikle kadınlara, ama erkeklere de dizinin tüm romanlarını okumalarını öneriyorum. bir dizi romanda da olsa böyle bir hayat, tüm bedellerine karşın bence çok güzel.
(05/02/2025) değerlendirmem: 5*
yağmur başlamadan eve dönelim
ahmet ada ; şiir;
ve yayınevi:13, şiir:9, 978-605-84579-5-9; 2015.06-istanbul;
104 sayfa
çarşamba günleri şiir kitapları okuyorum, elimde olan ve sıradaki kitap bu kitap olduğu için okudum.
içinde gezi parkı eylemleriyle ilgili olanlar dahil, güzel ve etkileyici şiirler var. son bölümü ahmet erhan'ı anmak üzere yazılmış.
şair şiirini hem bireysel, hem de toplumsal bağlamıyla düşünüyor. kimi şiirlerinde duygu yoğunluğu daha fazla, kimilerinde ise doğruları söylemeyi yeğleyen bir tarzı var. imgeleri de bunlara koşut. arada düzyazı şiirlere de yer vermiş. kitaptaki şiirlere sevgili canan güldal’ın desenleri de farklı bir boyut katmış.
"varlığın evi" kirpiklerinden başlıyorum sevmeye seni / topukların aydınlatıyor gecemi / yuvarlanıp gidiyoruz yatakta / beyaz ve hafif / iki gövde / iki köpük / iki çılgın göz / açıyoruz varlığın evini"
sevgili ahmet ada'yı ve şiirini ve genel olarak şiir okumayı sevenlere önerdiğim bir kitap
(05/02/2025) değerlendirmem: 5*
güneşin kâtli
mehmet türkkan ; roman;
may yayınları, roman: 70, 9. basım; 1980-istanbul; 168 sayfa
defalarca sıraya koyup, gerisin geri kütüphane raflarına koyduğum, kızımın bile 1996'da okuduğu bir roman. 1980'lerde çok beğenilmiş, adından da sıkça söz edilen, hattâ oyunlaştırılan bir romandı. artık zamanının geldiğini düşünerek bir çırpıda okudum.
sevgili gabriel garcia marquies'in "kırmızı pazartesi" romanı gibi türkiye'de pek çok örneği olan, o yüzden de adetâ "anonim"leşmiş bir "solcu öğretmen" cinayetini anlatıyor bu roman. ancak anlatılar bir bölüm dışında yazara ait değil. daha doğrusu 20 farklı "tanık"ın anlattıları şeklinde kurgulanmış.
bu tanıklıklar tarafsız değil. herkes olayı kendi açısından bütün içtenliğiyle anlatıyor. sonuçta "güneş öğretmen"in kimler tarafından, neden ve nasıl öldürüldüğünü ortaya koyulmuş oluyor.
soruları olmayan röportajlar biçiminde, konuşanlara ilişkin bir öncelik sonralık sırası olmaksızın, gündelik konuşma diliyle ve betimlemeleri, her tanığın kendi algısı ve bilgisi ve alışkanlığı kadarıyla olduğu, sadece olay ve olayın çevresindeki ilişkilerin farklı evrelerinin dile getirilmesiyle oluşturulmuş.
bence edebi değeri olgunun kendisinde ve anlattığı hikâyede. yazarın yeğlediği biçim olayı "anonimleştirmesi" bakımından önemli ve değerli. okurken sık sık sevgili hrant'ın kâtli aklıma geldi. sevgili hrant gibi, güneş öğretmen de "derin devlet"in kâtline ferman çıkardığı "kahraman" olmayan kahramanlardan birisiydi.
şimdi de zaman zaman örneklerini görüp yaşadığımız bu tarihsel olguyu şimdi de herkesin bilmesi için okunması gereken bir roman olduğunu düşünüyorum.
(03/02/2025) değerlendirmem: 6*
sürgün ruhum
zabel yesayan ; novela;
aras yayıncılık, 978-605-575-377-1; 2018-istanbul; 87 sayfa
yazarı tanıdığım ve yapıtlarını sevdiğim için önceki yıllarda aldığım bir kitabıydı ve kütüphanede okunma sırasını bekliyordu. izmir'deki okuma buluşmalarına yönelik, 1915 olayları konusunda okuduğumuz roman sırasında aklıma geldi ve okudum.
fransa'da eğitim görmüş ancak üsküdar'da yetişmiş bir istanbul ermenisini ressam kadının (emma) üsküdar'daki evine döndükten sonraki kısa dönemde yaptıklarını, düştüğü bir aşkı, o zamanın istanbul'undaki ermenilerin yaşamlarını ve toplumsal durumlarını, yer yer, ermenilere yönelik tutumlara da değindiği, gerçekçi, biraz hüzünlü, çevre, mekân ve insan betimlemeleri çok güzel olan bir novela. kitabın önünde ve sonunda yazar ve yapıtına dair değerlendirmeler de var.
zabel yesayan'ın anlatım özelliklerinin tümünü görmenin mümkün olduğu, yazarın son döneminde yazdığı gerçekçi bir yapıt.
geç tanımış olsam da türkiye edebiyatı açısından önemli bir eser olduğunu düşünüyor, aras yayınlarının büyük çabasıyla şimdilerde çokça yayınlanan ermeni edebiyatından örnekleri bilmek, anlamak ve tanımak için önemli olduğunu düşünüyorum..
(30/01/2025) değerlendirmem: 6*
yüzü kelebeklerle örtülü
nilay özer ; şiir;
everest yayınları:2597,şiir:146, 1. baskı, 978-625-369-260-5; 2024.08-istanbul; 79 sayfa
şairini ve şiirini tanımak üzere, okumak için aldığım bir kitaptı, bu ayın son şiir günümde okudum.
öznel hâllerinden kaynaklanan, uzun şiirlerin olduğu bir kitap. kitabın içinde "ödünç yüz", "yüzü kelebeklerle örtülü" ve "yüz/yakın plan" adlı üç ara başlıkla ayrılmış 17 şiir var. temel olarak kitabın adının ada akla getirebileceği üzere "yüz" ve "yüzleşme" temaları ele alınmış. ilk bölümdeki iki şiir iki gerçek insandan asinlenerek kaleme alınmış.
uzun şiirlerinde arada çok güzel ve insanı çarpan bölümler var:
"sesler duydum eski sesler tanıdık ve yabancı / başkalarının fotoğraflarında gezdim dünyayı / yoksulluk başka nasıl bir bellek edinecek / ama haksızlık etmedim asla / anna'yı gezdirdim dili dilime değdikçe öpüşürken / ve bir bardak suyu bölüşürken onunla / oyuklarımıza barok bir ışık gibi doldu sevişmek".
kitap biraz sertçe dile getirilmiş etkileyici şiirlerden oluşuyor. uzun şiirlerinde çok fazla imge kullanmış, arada hikâyesi olan şiirler de bulunuyor. tek bir şiir kitabını okuyarak değerlendirme yapmak kolay değil, ama en azından şairi ve şiirini tanımak için okunmalı diye düşünüyorum. k24'te yer alan kitapla ilgili şu söyleşi karar vermenize yardımcı olabilir. (29/01/2025)
değerlendirmem: 4*
unutkan ayna
gürsel korat; roman;
yapı kredi yayınları:4602, ed.:1309, 3. baskı, 978-975-08-3643-3; 2017.08-istanbul; 277 sayfa
okuma grubumuzda konuşulmak üzere kitapla ilgili sunumu yapacak olan arkadaşımız tarafından seçilmiş ve belirlenmişti, o nedenle okudum.
1915 haziranında nevşehir merkezi ve çevresinde başlatılan ermeni sürgünü ve katliamı ile ilgili olaylar anlatılıyor. olayın kahramanları asıl olarak bu ilde yaşayan ermeniler, rum ve müslümanlar. bunların aralarındaki ilişkiler söz konusu olayları da açık ve somut biçimde göstererek anlatılmış.
arada okurla da konuşan bir tanrı anlatıcı tarafından zaman dizimsel (kronolojik) bir anlatım benimsenmiş. çok sayıda ölüm ve zulüm olmasına karşın, olayın merkezinde bulunan bir grup ermeni, bu süreci biraz akılları, biraz da şansları ile ölmeden atlatıyorlar ve kurtuluyorlar. karakterler, temel izlekler, bütünü oluşturan olaylar adeta bir sinema gibi çok güzel, yer yer duygu yoğunluna da yol açacak biçimde ve etkili bir şekilde anlatılıyor.
iki nedenden dolayı bu kitabın okunmasını öneriyorum: ilki bu ülkedeki ermeni'lere yönelik yapılanları ve sonuçlarını somut olarak göstermesi bakımından, üstelik de bir türk kökenli yazarın bunları yazmış olması itibariyle önemli bir yapıt. ikincisi de bununla bağlantılı ama daha da önemli: yazar ve romancının olmazsa olmaz sorumluluklarından birisi, zamanındaki ve eğer biliyorsa geçmişteki olayları da bu sanat çerçevesinde nasıl ortaya konulabileceğini göstermesi çok önemlidir. bu kitabın bu açıdan da okunması, özellikle "yazan" kişilerce bir eğitim unsuru olacağı için. (24/01/2025) değerlendirmem: 6*
(ayrıntılı yorumumu, sunum sırasında yaptım ve okuma grubuyla ilgili toplu değerlendirme içinde yer alıyor.)
ikinci bir yaşam / sevim burak'ın edebiyat dünyası
çok yazarlı; hazırlayan: mustafa demirtaş; deneme;
yapı kredi yayınları:5155, ed.:1474, 978-975-08-4289-4; 2018.07-istanbul; 236 sayfa
sevim burak'la ilgili yapıtları okurken kitabın varlığını öğrenmiş, bulunca da almıştım. şu sırada edebi okumalardaki farklı değerlendirme yöntemlerinin kullanıldığı incelemeleri mümkün olduğunca sık okuyorum, o yüzden bu yapıta da sıra geldi, merak ve keyifle okudum.
kitapta hazırlayanın sunusu dışında, farklı araştırmacıların 12 akademik makalesi ile kitabın sonunda, yazarla sağlığında yapılmış iki söyleşi yer alıyor. bunlardan birisi asım bezirci, diğeri de mübeccel izmirli tarafından yapılmış. bu yazılar asıl olarak sevim burak'ın yazılarının dayandığı unsurları ortaya koyuyor, yapıtları daha çok sosyolojik temelli okumalar yapılıp değerlendiriliyor. metinler de yazarın yapıtlarının edebi, sosyolojik ve politik çözümlemeleri de yapılıyor.
hem sevim burak yapıtlarını anlamak, hem de kurgu/edebi metinlerin sosyolojik çözümlemeleri konusunda bilgilenmek isteyenler tarafından okunabilecek, çeşitli araştırmalarda referans olabilecek çok değerli bir kitap. (20/01/2025)
değerlendirmem: 5*
çingene kızı miguel de cervantes; çeviren: adnan özer; roman;
notos kitap:178, büyük kitaplar:18, 978-605-7643-26-1; 2020.09-istanbul; 159 sayfa
ünlü cervantes'in donkişot dışında da pek çok yapıtı olduğunu biliyordum. notos yayınlarının kitapları arasında alışveriş yaparken, okumayı düşünerek almış ama okuyamamıştım. hem merak ettiğim, hem de kısa bir yapıt olduğu için başladım ve yine 18 ocakta bitirdim. yazar aslında "örnek alınacak hikâyeler" başlığı altında 12 hikâye yazmış. bu da onlardan ilki ve gerçekten çok güzel bir öykü. aslında "çalınmış bir kız çocuğu" olan bir çingene güzeli'nin başından geçenleri, dönemin yaşantısı, alışkanlıkları ve unsurları ile birlikte anlatıyor. keyifli ve merakla okunan hoş ve güzel bir novela. içindeki insan ve doğa tasvirleri çok güzel. anlatılan aksiyonlar da merakı çoğaltıyor ve yerli yerinde ve güzel anlatılmış. "masal" ve "şiirsellik" novelanın en çok hissedilen yanları. çevirmeni adnan özer'in de dediği gibi çağdaş hikâyeye giden yolda, önemli basamaklardan birisi belki de ilk basamak sayılabilecek bir yapıt. özellikle cervantes'i sevenler ve hikâye okumaktan hoşlananlar için önemli ve değerli bir kitap.(18/01/2025) değerlendirmem: 4*
charles baudelaire'in son günleri bernard-henri levy; çeviren: nuriye yiğitler;
roman;
sel yayıncılık:84, 975-570-076-5; 1999.03-istanbul; 301 sayfa
18 ocakta okumasını bitirdiğim kitabı 17.02.2003'te almışım. ben daha çok bir biyografi kitabı olduğunu düşünüyordum. uzun zaman okumadan kütüphanemde kaldı, son dönemde birkaç kez okuma sırasına koysam da başlayamamıştım. gün batımı şiir grubumuzda şairin "kötülük çiçekleri"ni okuyup konuştuktan sonra sırasının geldiğini düşünüp okumaya karar verdim. iyi ki de bu kararı vermişim.
kitap biyografik özellikler taşısa da aslında bir kurgu metin. yazarı, baudelaire'in son döneminde belçika'da hasta olarak bir otel ve sağlık kurumunda yatarken yaşadıklarını anlatan bir roman kaleme almış. roman çok sesli biçimde farklı kişilerin tanıklıklarıyla sürüyor. bu dönemde onu ve yapıtlarını seven genç bir okur/yazar, şairin yanına giderek sekreterliğini yapmak istediğini söyler. şairle birlikte belçika ve belçikalılar üzerine "zavallı belçika" adıyla bir yapıt kaleme alırlar. yapıt bitince şair bu yaptığının doğru olmadığını düşünmeye başlar ve yazdığı metinleri yakar. ancak sekreteri bunlardan bir kopyayı saklar. o sırada şair konuşamaz hâle gelmiştir, itiraz edemeyeceğini düşünerek ve öldüğü bilgisi gelince bu yapıtı kendi adıyla yayınlar ama umduğu sonucu alamaz. aradan otuz yıl geçtikten sonra bu defa elindeki diğer yazı ve doküman ve tanıklıklarla birlikte bu süreci kaleme aldığı bu romanı yazar. roman, çok seslilik dışında, şiir, yaşam, toplumsal ilişkiler vb. bir çok konu ve izleği irdeleyen iyi kurgulanmış, merak edilecek unsurlarla okuru kendine çeken yetkin ve ödüllü bir yapıt ve türkiye'de pek rağbet görmemiş, şu anda da sahaflar ve kütüphaneler dışında kitabı edinmek mümkün değil. hem baudelaire'i anlamak, hem de böyle bir kurgunun nasıl yapılabileceğini öğrenmek bakımından yararlı ve okuması keyifli bir roman. (18/01/2025) değerlendirmem: 5*
kâbil / ötesi boşluk esme aras; roman;
telgrafhane yayınları: 143; 978-625-7926-52-2; 2023.08-ankara; 157 sayfa
9 ocakta okumayı tamamladığım bu kitabı, 2024 sonunda epostama düşen "telgrafhane yayınları" diye daha önce bilmediğim bir yayınevi'nden gelen bir bilgi mesajından sonra yayınevinin sitesine göz atıp sonra yıl sonu olduğu, indirim kapsamında olduğu ve yazarının adı parşömenfanzin'deki yazılarından aklımda kaldığı ve "anlatan kadınlar" bloğumda onun için de bir bağlantı oluşturduğum aklıma gelince, adı ilginç gelen bu kitabı da alacaklarımın arasına ekledim. yeni yılın ilk günlerinde bodrum'a giderken otobüste okuyabileceğim bir uzunlukta bir kitap olduğundan okudum. yapıtın tekdüze bir anlatımı vardı ama türü "roman" olduğu için içinde farklı bir şeyler olacaktır düşüncesiyle ve başladığım kitabı mümkün mertebe bitirme alışkanlığım olduğu için kitabı sonuna kadar okudum. roman, mert ve ipek adında iki insanı söz ediyor. ikisi de öğretmen. mert üniversite'deyken askeri öğrenci olmuş ve sonrasında da muvazzaf subay olarak hava harp okulunda öğretmenlik yapmaya başlamıştır. ipek ise bir "tahtacı göçer"lerden bir ailenin kızıdır ve anne ve babasını bir trafik kazasında kaybetmiştir. mert'in ailesi onu oğullarına denk görmeyip, bu evliliğe rıza göstermeseler de evlenirler. evlilikleri süresi içinde çok mutludurlar. ne var ki ipek bir tür kan kanserine yakalanır ve bu hastalıkla uzun süre mücadele edeve ve sonunda vefat eder. mert ise biraz da olsa acısını unutmak için kendisine daha önce önerilen kâbil'deki dış görevi kabul eder ve altı aylığına bu ülkeye gider. romanda bu ülkedeyken yaşadığı altı aylık dönemde olanlar ve dönüşünde yaşadığı bir kaza anlatılır. roman bu altı aylık dönemin adetâ bir günlükten aktarılmış gibi kronolojik biçimde birbirini izleyen anlarda yaşananların ardarda anlatılmasıymasıyla oluşturulmuş düz bir metindir. daha çok bir haberci, gazeteci bakışıyla, ya da böyle bir günlüğü tutması görevi sayan birisinin bir çeşit raporlamada bulunması biçiminde kaleme alınmıştır. bu anlatıların arasına yeri geldiğinde tarih boyunca türkiye afganistan ilişkilerinden söz edilir, iki topluma ve olan bitenlere dair kimi bilgiler paylaşılır ve o dönemin afganistan'ının bazı güncel gerçekleri de bu sırada sınırlı bir şekilde ama bir heyecana yol açmayacak şekilde sakin sakin anlatılır. bu arada ordunun içindeki ilişkiler, çatışmalar ve sorunlar da yer yer dile getirilir. özellikle 15 temmuz olayıyla bağlantılı mert'in ve ipek'in hissiyatı ortaya konulur. keza ipek'in tanı ve tedavi sürecine dair çeşitli an ve anılardan da söz edilir. bu arada ipek ölmeden önce mert'e bir mektup yazıp bırakmıştır, bu da metnin içinde yer alır. ayrıca mert'in yakın arkadaşı erdem'in özellikle ipek'in kaybından sonra metin içinde yer alan unsurlardan birisidir. yine mert'in günlüğüne yazdığı çeşitli notlarla, okuduğu bazı kitaplardan ve filmlerden alıntılar da metnin aralarına farklı bir yazı ile eklenmiştir. son bölümü mert'in görev süresinin bitmesi türkiye'ye dönmesi ve sonrasında güneye arabasıyla giderken yaşadığı bir kazanın anlatımıyla biter. bir günlükten yola çıkılarak yazılmış bir "anlatı" olarak kabul ettim. araya konuşan eklemelerle bir roman niteliği verilmiş. edebi açıdan çok önemli, farklı ve özel şeyler söyleyen, bunları daha önce rastlanmamış bir şekilde anlatan bir yapıt değildir. muvazzaf askerlerin hizmetleri sırasında hissettiklerini içerden anlatması ve duygularını yansıtmaları bakımından okuduğuma pişman değilim. dolayısıyla sadece meraklılarına ya da esme aras'ın kurgu metinlerini sevenlerine önerebilirim. kitabı okuyup bitirdikten sonra güvenlik güçleri içinde olan ya da daha önce bu görevlerde bulunmuş kişilerin yaşadıkları kimi olaylardan yola çıkarak anı değil ama birer kurgu yapıt biçiminde metinler oluşturma alışkanlıkları olmadığını fark ettim. bu amaçla böyle bir işe soyunacak, eski yeni askerlerin okumalarında yarar olabilir.
bu bağlamda bu romanı benim sıralamamda 3*puanlık yani "okunabilir" nitelikte bir yapıt olarak değerlendiriyorum. (09/01/2025)
uçucu kül monika maron; çeviren: zehra aksu yılmazer; roman;
alef yayınevi, kurgu kitaplığı:40, 978-9944-494-91-5; 2016.06-istanbul; 269 sayfa
8 ocakta okumayı tamamladığım bir diğer kitap da okuma buluşmaları için grup üyemiz sevgili f. cihan göktan'ın seçip, buluşmada sunduğu bir kitaptı. kitapla ilgili bilgilenme gerekçesiyle okudum. doğu almanya'nın "sosyalizm" döneminde babası bakan olan ve devletin kontrolündeki bir gazetede çalışan bir kadın gazetecinin, berlin'deki bir kömür santralinin neden olduğu hava kirliliğinin aşırı arttığı bir dönemde, bu işletmede önemli bir rolü olan bir işçiyle yaptığı söyleşinin gazetede yayınlanma sürecindeki olaylar, engellemeler, sansür çabaları ve gazeteci kadını yola getirme çabaları anlatılıyor. içinde çok sayıda tekrarın olduğu, olayın bir gazeteci edâsı ve üslubuyla anlatıldığı, edebi değeri olmayan bir roman. bir edebi yapıt okuma amacıyla okumayı önermiyorum. yazarın üslubu ve yazısı merak ediliyorsa, belki, daha iyi olduğu ileri sürülen diğer romanları okunabilir. değerlendirmem: 1* (ayrıntılı yorumumu, sunum sırasında yaptım ve okuma grubuyla ilgili toplu değerlendirme içinde yer alıyor.)
özgürlük için ölmek şinasi özdenoğlu; şiir;
eroğlu yayınevi, ayyıldız matbaası; 1974-ankara; 111 sayfa
yine 8 ocakta okuduğum bu kitap, eski eşimin evlenmeden önce aldığı bir kitaptı ve kütüphanemde yıllardır duruyordu ama bu âna kadar açıp okumamıştım. bana yazdığı eski mektuplarından birisinde bir şiirini beğenip bana yazdığı ve üzerinde küçük değişiklikler yaptığı için merak ettim ve okudum. çoğu belirli bir dönemde (1960 ihtilâli öncesi ve sonrasında) yazılmış, hamasi, politik, ajitatif şiirler. kitabın son bölümünde de daha erken gençlik, aşk ve yalnızlık üzerine şiirleri var. bazıları benim ilk dönem şiirlerime benziyordu. kitabın sonunda bir de söyleşisine yer verilmişti. kitapta yer alan şiirlerin çoğu "manzume" niteliğinde. kendi düşünce yapısına göre şiire bir işlev yüklemeye çalışıyor. ikinci yeni'yi reddediyor, nâzım ve birkaç şair dışında kalan cumhuriyet dönemi şairlerinin aşıldığını düşünüyor ve belirli bir tarzı öne çıkararak "toplumsal şiir" diye bir kategori oluşturmaya soyunmuş. sadece böyle şiirlerin de olduğunun bilinmesi ve şairinin tanımak amacıyla okunabilir.
değerlendirmem: 2*
kargı özdemir ince; şiir;
ve yayınevi:2, şiir:2, 978-605-85195-2-7; 2014.04-istanbul; 56 sayfa;
8 ocak'ta okuduğum bu kitabı ve yayınevi'nden kitap alırken, kütüphanemde bulunsun diye aldım ve merak ettiğim için de okudum. şairin ilk kitabı, o güne kadar sahip olduğunu birikimi yansıtmak ve şiir yazdığı sevgilisine de hitap etmek için yazdığı şiirlerden oluşuyor. yetkin ve üzerinde çalışılmış güzel şiirler. belirli bir bakışı var ve bunu okura hissettiyor. daha çok mırıldanmak için yazılmış şiirler gibi geldi bana. bugüne yönelik pek fazla bir şey demese de şiir sevenlere okuması iyi geliyor. dolayısıyla özdemir ince'yi sevenlere, ilk şiirlerini bilmeleri, şiire başladığı zamanki hâlini anlamaları için öneriyorum.
değerlendirmem: 5*
buzulmelek mahmut temizyürek; şiir;
everest yayınları:2464; şiir:139, 1. baskı, 978-625-369-197-4; 2024.04-istanbul; 88 sayfa
1 ocak günü okuduğum bu kitap sevgili mahmut'a "karşılaşmalar" adlı şiir kitabımı gönderdikten sonra aynı yayınevi tarafından yayınlanmış toplu şiirleriyle birlikte edindim. kitabı, son dönemdeki şiirlerini içeriyor. içinde daha önce yazdığı şiirlerden de bazı örnekler var. şiirlerin gelişkin bir modern şiir yapısı var. kitapta ajitasyon ve propagandaya kaçmaksızın kısmen politik nitelikli şiirler de yer alıyor. klasik ve yetkin bir şiir dili ve tarzı var. kuşkusuz doğru ve gerçekçi bir değerlendirme ancak tüm şiirleri okunduktan sonra yapılabilir. genel olarak kitabı beğendiğimi söyleyebilirim. m. temizyürek'in şiir anlayışını anlamak ve öğrenmek için okunması gereken bir kitap. değerlendirmem: "4*"
değerlendirme ölçeği:
6* mutlaka okunmalı. 5* okunmazsa eksiklik olur; 4* okunması gerekir; 3* okunabilir;
2* okunmazsa bir eksiklik doğmaz; 1* okumaya değmez, 0* okunmamalı
(*) en son okuduğum kitap en üst sıradadır....
geri
Bu sayfa en son 13.01.2025 tarihinde güncelleştirilmiştir.
|
|