bir 'birlikte' okuma denemesi 2024'te en çok beğendiğim on yerli roman

2024 yılı içinde okuduğum toplam 135 kitabın 50'si romandı, bunların 33'ü dünyanın farklı ülkelerindeki farklı yazarların romanlarıydı. bu romanları da tıpkı yerli yazarların romanları için yaptığım gibi, kendi edebiyat algım, ilgi alanım, okurken keyif alma durumum gibi farklı öznel kategoriler üzerinden bir sıraladım. bu sıralamamı ve düşüncelerimi de buraya kaydederek, sitemi izleyenlerle paylaşmak istedim.

sevgili michail bulgakov'un usta ile margarita adlı çok bilinen kült romanınını bu yılın içinde okuma buluşmalarımız sırasında ilk kez okudum. ünlü rus yazarın neredeyse yaşamı boyunca yazdığı bu romanda yaşadığı dönemin toplumsal durumuna eleştirel saptamalarda bulunuyor. yazar, romanını kaleme alırken edebiyatın bütün incelikleri ve özelliklerini içerecek bir şekilde davranmış ve kurgulamış. kitap tıpkı laurence sterne'in "tristram shandy"si ile aynı havada ve aynı hiciv niteliğinde çok keyif alarak okuduğum bir roman oldu ve çok geç okumuş olsam da gerçekten çok beğendim. everest yayınları için romanı çeviren sabri gürses'in çevirisin başarılı olduğunu da vurgulamalıyım. romanla ilgili daha ayrıntılı bilgiye okuma grubumuzun sitesindeki toplu değerlendirme metninden ulaşabilirsiniz...

 

daha önce de yine okuma grubumuzda bir başka romanını okuduğumuz flann o'brienin incelikle yapılmış bir ironik metinden oluşan romanı dalkey arşivi 2024'te okuduğum yabancı yazarların romanları arasında ikinci sırada kendisine yer buldu. bu konuda akademik çalışmaları da olan sevgili gülden hatipoğlu'nun dilimize çevirdiği, bu romanı, yazarın üçüncü polis adlı bir diğer romanıyla birlikte okudum. aslında bu kitabında başlattığı bir temayı bu romanda da sürdürüyor, dahası romanına kahraman olarak bir de j.joyce'u ekliyor ve onun ünlü yapıtıyla ilgili söylediklerini kayda geçiriyor. adı çok anılmayan bir yazar olsa da modern irlanda edebiyatı'nın bence göz alıcı yapıtlarından birisi. daha önce okuduğum üç kitabıma bir dördüncüsünü eklemek çok iyi geldi. romanla ilgili daha ayrıntılı bilgiye, çevirmeninin kaleme aldığı şu akademik makaleden ulaşabilirsiniz...

 

daha çok oyunlarından tanıdığım max frisch'in çok satan romanı homo faberi ilk kez bu yıl okudum, dahası okuma grubumuzda konuşurken, bu romanın sunumunu ben yaptım. günümüzün de önemli konularından birisi olan makine / insan birlikteliği ve çatışmasını ele alan bu roman, aslında yazarın da yaşamı boyunca peşine koştuğu temel meselelerinden birisini oluşturuyor. birisi ünlü alman yönetmen volker schlöndorff tarafından çekilen iki sinema uyarlaması da olan roman bir yandan, bilim ve daha çok da teknolojiyi felsefi olarak ele alıp, bu dünyada her şeyin mümkün olduğu ve teknolojinin insanlara hayatlarının her yönünü kontrol etme olanağı sağlayacağı inancını anlatırken, bir yandan da ona karşıt olarak makinalarda insana özgü hâllerdeki eksikliklerin sonucu yaşadıkları ya da yaşayacakları olumsuzlukları ifade ediyor. max frisch bu romanda, genel düzlemde “teknik” ile (maddi gerçeklik), “ruh”u (insani dünya) kıyaslayıp, bir yanlışı ortaya koyup eleştirmekte, buna karşı olduğunu ortaya koymakta, kişisel düzlemde de faber’in maddiyatçılığı / korkaklığını okura göstermekte ve onu cezalandırmaktadır. kitapla ilgili olarak okuma grubumuzda yaptığım sunumun metnini buradan okuyabilirsiniz.

 

christa wolf ikinci paylaşım savaşından sonra demokratik alman cumhuriyeti yurttaşı olarak yaşamış çok önemli bir alman yazar kadın. yaşadığı güne dair değerlendirme ve yorumlarını tarihteki benzer örnekleri üzerinden ortaya koyup tartışan yazarın türkçeye çevrilip bir de sahne uyarlaması yapılan cassandra romanını okumuş ve beğenmiştim. ilk kez 1996'da yayınladığı ve türkçeye ilknur igan tarafından çevrilerek 2021 yılında iş bankası yayınları tarafından yayınlanan, medea.sesler adlı romanını bu yıl okuyabildim. roman içerik ve biçimi itibariyla bu yıl benim en çok beğendiğim romanlar arasında dördüncü sırayı aldı. aslında ünlü antik yazar euripides'in defalarca farklı biçimlerde uyarlaması yapılmış medea adlı trajedisinin farklı bir versiyonu olan romanda suçsuz bir kadının hem maruz kaldığı suçlamalara, hem de her istediğini yapan iktidarlara yönelik sorgulaması gündeme getiriliyor. çağdaş bir modern anlatı örneği olan roman, anlatıda yer alan kahramanların kendi oldukları yerden ve kendi gördüklerini ardarda dile getirdiği monologlarla ortaya konuluyor. romanın yayıncısı iş kültür yayınları tarafından hazırlanan tanıtım sayfasında romandan küçük bir bölüme de erişmek mümkün.

 

çıplak babalar daha önce tanımadığım avusturya'lı bir kadın yazar olan margit schreiner'in ayrılık toplu başlığı ile yayınlanan üçlemesinin son yapıtı. bu kısa-küçük yapıtında yazar alzheimer hastası olan babasıyla olan ilişkisini anlatıyor. yaşamının son dönemindeki bir insanın unuttuklarıyla o unutulanlar arasında kalan bir kız çocuğunun belleğinde yer etmiş duyguları, korkuları ve gerçekler, basit bir dille, ama dokunaklı bir biçimde dile getiriliyor. her ne kadar üçlemenin diğer yapıtlarını okumamış olsam da ele aldığı konu ve metnin anlatım özellikleri, küçük, önemsiz anların gerçekçi bir şekilde ve ayrıntılı betimlemeleri nedeniyle beğeniyle okuduğum bir roman oldu ve sıralamamda beşinci sırayı aldı. romanın yayıncısı yapı ve kredi yayınları tarafından hazırlanan tanıtım sayfasında romana dair değerlendirmeler yanında küçük bir bölüme de erişilebiliyor.

 

belçika'da yaşayan 1969 doğumlu fransız yazar stéphane malandrin'i tanımaz bilmezdim. ama kitaplara dair merakım yüzünden kitap yiyici adlı romanını görünce bana bunu okumalıyım dedim. onun aslında sinemacı olduğunu ve bu kitabın da ilk romanı olduğunu, kitabı okuyup bitirince öğrendim. bildiğim okuduğum romanlara çok benzemeyen, yer yer fantastik unsurlarla dolu güzel bir romandı. kitaba ve okumaya dair bir tür alegori olarak da düşünülebilir. rabelais'in "gargantua"sından yola çıkarak benzeri bir başka hikâye üretmiş bence. yapmış ve iyi de olmuş. okunan bir kitabı "sindirmek" kuşkusuz önemli bir durum, ama bunu metaforik anlamda da olsa sindirim sisteminin bir meselesi olarak düşünmek biraz aşırı bir benzetme olmuş. yine de kahramanlar ve başardıkları beni mutlu etti. tabiî "gargantua varken bunu kim, neden okusun?" sorusu da akla gelebilir ama ben sıralamamda bu kitabı altıncı sıraya koydum. 2024'te iki kez basılan kitabın çevirmeni kenan sarıalioğlu'nun çevirisi de akıcı, anlaşılır ve güzeldi.

 

dick c. fleck aslında pekçok gazete ve dergide çalışmış bir alman gazeteci. ilk olarak 1993 yılında yayınlanan ve birkaç kez özdüllendirilen go! eko-diktatörlük adlı romanı yakınlarda yeniden basılmış ve iş bankası da zehra aksu yılmazer'in güzel çevirisi ile 2024'te yayınlanmış. ekoloji ve diktatörlük birbiriyle örtüşebilecek kavramlar gibi gelmese de, alt başlığı olan önce yeryüzü, sonra insan sözleriyle iyice merak uyandırdı bende ve alıp hemen okudum. edebi yönleri tartışılır olsa da kıta avrupa'sının çok bilinir yerlerinde yaşayan roman kahramanlarının çok uzak olmayan bir gelecekte yaşadıkları ve başlarına gelecek olanları kronolojik olarak anlattığı aslında bitmeyen ve dünya üzerinde sürecek olan geleceği anlatan bir distopik roman. insanın okurken yer ürperdiği bölümler var. öte yandan ekolojik yaklaşımın fetişleştirilmesine bir çeşit eleştiri gibi de algılanabilir bir yaklaşımı var. romanın yayıncısı iş kültür yayınları tarafından hazırlanan tanıtım sayfasına giderseniz romandan küçük bir bölüme de erişebilir, hazırlanan romanla ilgili kısa videoyu da izleyebilirsiniz.

 

geçen yıl miras adlı çok güzel bir romanını okuduğum norveçli yazar kadın vigdis hjorth'un sevgili dilek başakın çevirisiyle siren yayınları tarafından 2024'te türkiye'de yayınlanan ikinci romanı postahane günlükleri'ni, ilkini çok beğendiğim için merak edip aldım. iyi ki de alıp okumuşum. miras'taki kadar can alıcı bir konu olmasa da bir kadın yazarın varoluş ve yazma süreçlerini tüm boyutlarıyla ele alan içerden bir modern anlatı. yazan kadınların dünyalarının bilinir görünür hâle gelmesinin önemli imkânlarından birisi olduğunu söyleyebilirim. bu içeriği ile aslında listemin sonundaki s. de beauvoir'e de göz kırpıyor sanki. romanın yayıncısı siren yayınlarıtarafından hazırlanan tanıtım sayfasına giderseniz romanla ilgili bir söyleşiye de erişebilirsiniz.

 

ölü ordunun generali adlı romanını unutamadığım, ferit edgü gibi bu yıl kaybettiğimiz arnavut yazar ismail kadare'nin çocukluğuna gidip bir türlü yüzleşemediği annesini ve ailesini anlattığı novela denilebilecek bu küçük ve kısa ama içerik olarak çok geniş olan bez bebek adlı, sevgili şebnem degni'nin çevirisiyle jaguar yayınları tarafından yayınlayan romanını yazar aramızdan ayrılmadan bir kaç önce okudum ve yine çok beğendim, bu nedenle de bu yılın romanları arasında dokuzuncu sıraya yerleştirdim.

 

2024 listemin son romanı ise sevgili simone de beauvoir'in, kitabı yayınlayan can yayınları'nın sitesinde belirtildiği üzere fazla kişisel bulduğu için yayımlamamayı tercih ettiği, manevi kızı sylvie le bon de beauvoir tarafından keşfedilip, 2020 yılında ilkin fransa'da yayınlanan, ayça sezen tarafından türkçeye çevrilip 2023'te can yayınlarınca ayrılmaz ikilidi adıyla yayınlanan bu yapıt, yazarın ergenlik döneminin, çocukluk arkadaşı zaza lacoin’le kurduğu dönüştürücü ve trajik dostluğun hayatını ve yazarlığını nasıl etkilediğini hissettiren otobiyografik bir kısa roman ya da novela. yazar bu metinde ürkek iki çocuğun, ailelerinin pek de desteklemediği ilişkilerini duyarlı ve içten bir anlatımla ortaya koyuyor. romanı bu listeye eklememin bir nedeni de yazarların sağlıklarında yayınlamadıkları yapıtlarının ya da çalışmalarının basılması konusundaki farklı düşünceleri tartışırken bir kaynak olarak yararlanabilmekti. bu novelanın bence edebi anlamda bir eksiği yok, ama yazar, çok erken dönemlerinde kaleme aldığı bu metni uzun yaşamı boyunca yayınlamamışsa onun bu kararına saygı duymak gerektiği kanısındayım. bu tür çalışmaların ancak akademik ve edebiyat tarihi açısından yapılacak çalışmalara yönelik olarak yayınlanmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum.

 

yıl içinde okuduğum, yabancı yazarların yazdığı diğer romanlar ise şöyle: agota kristof'tan büyük defter, kanıt, üçüncü yalan ve dün; anais nin'in "içsel kentler" dizi romanının ilk dört kitabı olan, ateş merdivenleri, albatros'un çocukları, dört odalı kalp ve aşk evindeki casus; bernhard schlink'in okuyucu; doris lessing'in türkü söylüyor otlar; jules verne'in iki yıl okul tatili; charlotte perkins gilmann'ın dağı yerinden oynatmak; adolfo bioy casares'in güneşte uyumak; georgi gospodinov'un zaman sığınağı; mihail bulgakov'ın köpek kalbi; eva baltasar'ın permafrost; édouard louis babamı kim öldürdü; flann o'brien'in üçüncü polis; maggie o'farrell'in hamnet; max frisch'in stiller; joachim zelter'in işsizler okulu ve haruki murakami'nin renksiz tsukuru tazaki'nin hac yılları.

 

  geri  

 

 

Bu sayfa en son 13.01.2025 tarihinde güncelleştirilmiştir.