tıpik

lorca'nın granada'sında bir ağustos vakti

endülüs'ün tarihi şehri granada'nın batısında, yarımadanın en yüksek sıradağları sierra nevada'nın karlarından beslenen darro ve genil nehirlerinin suladığı verimli vega ovası uzanır. vega ispanya'nın en yoğun işletilen bölgelerinden biridir ve çok eski zamanlarda bir arap yazarı burasının, genişlik ve verimlilik bakımından, guta'dan yani şam vadisindeki vahadan çok üstün olduğunu ileri sürmüştür.

federico garcia lorca, bu ovadaki köylerden birinde, fuente vaqueros'ta 5 haziran 1898'de doğdu. aynı yıl ispanya, birleşik devletler donanmasıyla, küçük düşürücü sayılacak kadar kısa bir savaş ve kesin bir yenilgiden sonra, küba, puerto rico ve filipinler gibi son deniz aşırı sömürgelerinden vazgeçmek zorunda kalmıştı.

"kırı çok severim. bütün duygularımla ona bağlı olduğumu duyuyorum. en eski çocukluk anılarımda toprağın tadı vardı. çayırlar, tarlalar benim için inanılmaz güzellikler yarattı. kırlardaki yabani hayvanlar, çiftlik hayvanları, o topraklarda yaşayan insanlar, bütün bunlarda, pek az kişinin farkedebileceği bir anlam var.."

insan vegadan dönüp granada'ya bakarsa şehrin, albaicin ve elhamra tepelerinin altından verimli ovaya inen hafif bayıra yayıldığını görüyor. müteahhitler 1909'a kadar granada'da çalışmaya başlamışlardı. mağribi yapıları yıkıyor, yolları genişletiyor, baedeker'in birkaç yıl önce "yaşayan harabe" dediği yerleri daha modern, daha "avrupalı" bir hale sokmaya uğraşıyorlardı. ama ondokuzuncu yüzyılda, değişiklik peşinde koşan romantiklerin hayal güçlerini kamçılayan albaicin ve elhamra tepelerinde kümelenen eski mahalleler pek az değişikliğe uğramıştı.

cumhuriyetin ilk iyi yılında granada, vegada şeker sanayiini elinde tutan zengin toprak sahipleriyle, sosyalist ugt (union general del trabao sosyalist sendika)tarafından artık iyice örgütlenmiş köylüler arasında birçok çatışmalara tanık oldu.

"şimdi hepsini, çocukluğumda bildiğim gibi eksiksiz hatırlıyorum. böyle olmasaydı kanlı düğün'ü hiçbir zaman yazamazdım. ilk duygusal yaşantılarım toprakla, toprakta çalışmayla ilgili. hayatımın temelinde, psikanalistlerin tarımsal kompleks dedikleri şeyin yatmasının nedeni bu."

yalnız, şehirle vega arasında yayılan bir sıra yüksek ve bozuk orantılı yapı manzarayı bozuyor. bu blok apartmanlar, güneyden gelen trafiğin şehrin ortasına gitmeden jaén ve madrid yoluna akmasını sağlayan yeni bir çirkin sokağın, camino de ronda'nın iki yanında yükseliyor. camino de ronda, birkaç yıl önce yapıldığı zaman şehrin kıyısından dışarı taşıyordu. ama o zamandan bu yana, bölge hemen tamamıyla karmakarışık yapılar ve sokaklarla dolmuş, şurada burada boş arsalar kalmış. bu imar hareketi hiçbir şekilde kontrol altına alınmamış.

toprak ağaları cumhuriyetin kendi imtiyazlarını tehdit ettiğini anlayınca 1931'de granada'da ıdeal adlı günlük gazeteyi çıkaran accion popular(halkçı hareket)'ın mahalli kolunu hemen desteklemeye başladılar. şehirde gelişen politik mücadele gittikçe önemi artan ıdeal'in sütunlarında sağın köklü fikirleriyle birlikte yansıyordu. bu arada, yayın hayatına 1879'da başlayan, solcu el defensor de granada, eyaletin hayatını kemiren softalarla mücadeleye devam ediyordu.

"bütün çocukluğum köyde geçmişti. çobanlar, tarlalar, gök, ıssızlık. tam bir yalınlık. yazılarımdaki cesur emprovizasyonların, şairce bir aşırılık olduğunu düşünmelerine şaşıyorum. hiç de değil. bunlar gerçek ayrıntılardır.hayatta pek ender olarak böylesine yalın ve dolaysız yaklaştığımız için, bazı insanlara garip görünüyor: bakarak ve dinleyerek. ne kadar kolay değil mi?"

sonuç olarak, arka yokuştaki evler eskisi gibi vegayı göremiyor. yol yapılmadan önce bütün o çevre meyva bahçeleri, çiftlikler, villalar ve bahçeler, çiftlikler, villalar ve bahçelerle dolu bir cennetti. aralarından geçen dar yollar vegaya açılırdı. bu yollardan biri olan callejones de garcia'nın sapağında federico'nun ailesinin çok şirin bir evi vardı: huerta de san vicente.

huerta de san vicente vegayı beneklendiren villaların bir örneği olarak, beyaz duvarlarının çevresindeki yeşilliğin içinden doğal bir şekilde bitmişcesine duruyor. federico'nun yatak odası yukarı kattaydı, şair balkonundan sierra nevada'nın karlı tepelerini görüyordu.

"şimdi huerta de san vicente'deyim. bahçede o kadar çok yasemin ve yabani üzüm var ki hepimiz sabahları lirik başağrıları ile uyanıyoruz."

granada şehri, granada vegası ve onları çevreleyen dağların vela kulesi'nden görünüşü çok muhteşemdir. albaicin'in ötesinde, yumuşak, boz tepeler veganın kenarından yeniden yükselir, bu kere granada'dan bakınca çırılçıplak görünen uzun, sert bir dağın eteklerinde birden son bulur.

evi baştan aşağı aradıktan sonra adamlar, evde bulunanların kimliklerini sordular. federico araya girmek isteyince suratında bir şamar patladı. onu tokatlayan adam, aşağılayarak "demek sensin!" dedi. "senin yardıma kalkışmanın hiçbir yararı olamaz! ne mal olduğunu biliyoruz, federico garcia lorca.

"granada'yı sevmeliyiz ama avrupalı bir anlayışla. en derinlere gizlenmiş, en parlak hazinelerimizi ancak böyle bulabiliriz."

göze en çok çarpan şey, kayalığı bitkilerden ayıran keskin bir çizgidir, insafsız bir geçiş izlenimi yaratır. bu dağ sierra de alfacar'dır; kuzeyde jaén'e uzanan, sierra de harana'daki en yüksek tepesi altıbin ayağa varan, birbirne paralel ve gitgide yükselen sıra dağlar zincirinin ilk yükseltisidir.

lorca, vakit geçirmeden huerta'dan ayrılması gerektiğine karar verdi. ama nereye gidebilirdi? sonra, kendisi gibi, ayaklanma hareketinden az önce granada'ya dönen dostu luis rosales aklına geldi. hepsi falanjist olan rosales ailesi yanında emniyette olabilecekti. luis'e telefon etti. luis az sonra otomobille huerta'ya geldi. rosales'lerin angulo sokaktaki geniş evleri komutan josé valdés guzman'ın artık mutlak hakim olduğu vilayetten birkaç yüz metre uzaklıktaydı.

"dünyada iktisadi eşitsizlik hüküm sürdükçe, düşünmek diye birşey olmayacaktır. ben şöyle bir benzetme yapıyorum. iki adam bir nehir kıyısında yürüyorlar. biri zengin, öteki yoksul. birinin işkembesi dolu, öteki esneye esneye havayı kirletiyor. zengin adam konuşuyor: 'suyun üstündeki küçük sandal ne güzel! kıyıda çiçeklenen zambağa bak!' yoksul adam bağırıyor: 'açım, hiçbir şey göremiyorum. o kadar açım ki!' tabii. açlık kökünden sökülüp atıldığı gün dünyanın hiç görmediği bir manevi coşku olacak. büyük ihtilal geldiği zaman kopacak sevşinci gözümüzün önüne getiremeyiz. gerçek bir sosyalist gibi konuşuyorum, değil mi?"

dağın eteklerindeki bayırda, araları bir milden fazla olmayan iki köy vardır: alfacar ve viznar. alfacar (bu ad "çömlekçi" kelimesinin arapçasından geliyor) viznar'ın birkaç yüz metre daha aşağısındadır. eğim üzerinde yayılan zeytinlik iki köyü birbirinden ayırır. köy, granada'da ekmeği ile ün yapmıştır ama ilgi çeken başka bir yönü yoktur. viznar (bu ad daha eski bir arap yer adından geliyor) cana yakın, dik sokaklı küçük bir köydür. ön duvarlarında asılı kırmızı biber dizileri ile sardunyaların parlak bir karşıtlık yarattığı bembeyaz evleri vardır.

federico, angulo sokağı'na geldiği zaman bitkindi, korku içindeydi ama yavaş yavaş kendini toplamaya başladı. bu sırada kız kardeşi concha'nın kocası, yani eniştesi, granada'nın eski sosyalist belediye başkanı manuel fernandez montesinos, 29 tutukluyla birlikte 16 ağustos günü güneş doğmadan az önce mezarlıkta kurşuna dizildi. aynı gün öğrleden sonra federico tutuklanarak vilayete götürüldü. angulo sokağı'na gidip şairi tutuklayan adam eski ceda(confederacion espanola de derechas autonomas) milletvekili ruiz alonso idi.lorca tutuklanırken angulo sokağı kordon altına alınmıştı. ayrıca şair kaçmasın diye evlerin damlarına da adamlar koymuşlardı. vilayete götürülme emrine lorca direnmeden uydu. vilayete gelindiğinde, merdivenlerden çıkarken orada buluna bazı muhafızlar lorca'ya dipçikle vurmaya kalkıştılar.

"okullarda tam tersi öğretiliyor ama bu fetih olayı bir felaket oldu. dünyada eşi görülmemiş şahane bir uygarlık, şiir, mimari ve incelik, bütün bunlar yok oldu, yerini, günümüzün ispanya'sının en aşağılık burjuvazisinin doldurduğu yoksul düşmüş, yılgın bir şehir, bir harabe aldı."

granada yaz sıcağında bunalırken viznar meltemlerle serinler. zengin başpiskopos moscoso peralta onsekizinci yüzyılın sonunda güney amerika'dan döndüğünde herhalde bunun için sarayını burada yaptırmıştı. sarayın yanındangeçen dar bir sokak, viznar'ın küçük meydanından dik bir yokuş halinde yukarı tırmanır. sağda köy evleri vardır. solda, yol saray duvarlarının yanı sıra geçerek alfacar'a doğru birden alçalır. vega ve sönmüş bir volkan gibi yükselen sierra de elvira uzaklarda görünür.

luis rosales o akşam eve döndüğünde federico'nun tutuklanıp vilayete görtürüldüğünü haber alınca dehşet içinde kaldı. luis, valdés'i görmek için duquesa sokağına vilayet'e gider. valdés yoktur.ertesi sabah, 17 ağustos günü, josé rosales bir kez daha vilayet'e gitti. bu sefer cepheden dönen valdés ile karşılaşabildi. valdés lorca'nın artık orada olmadığını bildirdi ve bağırdı: "artık minik kardeşinizin icabına bakacağız, değil mi?". valdés josé'yi aldatmıştı. gerçek olan lorca'nın yalnız 16 ağustos ve 17 ağustos gecelrini değil, 18 ağustos gecesinin de ilk kısmını vilayette geçirdiğidir.

"ben tam bir ispanyol'um, benim için coğrafi sınırlarımın dışında yaşamak imkansızdır. aynı zamanda, sırf ispanyol olarak doğduğu için ispanyol olanlardan tiksinirim. ben bütün insanların kardeşiyim; sırf gözleri bağlı olarak yurdunu sevdiği için kendini soyut, milliyetçi bir ideal uğruna feda eden kişiden nefret ederim."

evlerin bittiği yerde artık bir patikadan farkı kalmayan sokak, granada'dan murcia'ya giden ana yolla viznar arasında uzanan dalgalı araziden geçen inişli yokuşlu bir yolla birleşir. artık düzlük başlar. ilerde sierra de alfacar yükselir; en yüksek noktasında uzun bir haç vardır. granada'dan insanın dikkatini çeken bitkiden kayaya geçiş buradadır ama yakından bakınca kayaların arasında açıkta kalan özlü toprak parçacıklarından küçük çam kümleri ve dayanıklı bitkilerin çıktığı görülür.

şair vilayetten alınarak öldürüldüğü yere ya 18 ağustos gecesi geç saatlerde ya da 19 ağustos'un erken saatlerinde götürülmüştü.federico garcia lorca, sierra'nın eteklerinde, kaya ile bitki arasındaki çizgi üzerinde bir noktada öldürüldü.

"iyi bir çinli bana kötü bir ispanyoldan daha yakındır. ispanya'yı eserlerimde dile getiririm, onu iliklerimde duyaruım; ama, bundan da önce, hiç bir milli bağnazlığım yoktur. herkesin kardeşiyim ben.siyasal sınırlara inanmadığımı söylememe gerek bile yok."

solda geniş vega uzanır. sessizliği hiçbir insan faaliyeti bozmaz, yalnız yolun altından akan acequia'nın(dere) sakin çağıltısı duyulur. acequia, ağaçların arasında yarı yarıya kaybolmuş eski, değirmeni andıran bir binaya girip öteki yönünden çıkıyor. bu yapı, ayaklanmadan önce okul çocukları için yazlık ev olarak kullanılırdı ve yerliler buna la colonia (koloni) derlerdi. falanjistler temmuz 1936 sonunda viznar'ı askeri bir mevzi haline sokunca la colonia geçici hapishane oldu. ölüme mahkum kadın ve erkeklerle dolu otomobiller her akşam buraya gelirdi.

cinayetlerin işlendiği yer şehrin mezarlığıydı. mezarlık elhamra'nın arkasına, güneybatıya düşer ve insanın aklına gelebilecek en güzel dağ manzaralarından birine hakimdir. sierra nevada, güneş doğmadan birkaç saniye önce derin genil vadisi'nin ötesinde, sisler içinde hayal gibi görünür, birşeylere gebe sessizlik, tepeleri ve zeytinlikleri örter. kurbanlar, mezarlığın cerro del sol'a bakan duvarının dışına götürülüyordu; granada'yı son defa buradan görüyorlardı.

"güneş batar, sayısız uyumlu renk çağlayanları sierra'dan şehre ve tepelere iner.. ve müzikli ses dalgacıklarına karışır... her şey melodi, asırlık elem, hıçkırıklarla inler. albaicin'in küme küme evlerine, elhamra ve ganaralife'nin kızıla kaçan yeşil yamaçlarına dehşetli, önüne geçilmez bir hüzün çöker... renk ve renkle sesler her an değişir..."

colonia'yı arkada bırakıp, yerli halkın dediği gibi "başpiskopos'un sokağından", üstünden küçük taş köprülerin geçtiğivadide döne döne akan acequilla(derecik)dan ayrılmadan yürününce birkaç dakikalık yoldan sonra küçük bir boğazın olduğu yerde, keskin bir dönemece varılır. acequia yolun altındaki dar bir kemerli su yolundan çağlayan gibi geçer, bununtam ötesinde, taze çam ağaçlarının beneklediği mavimsi balçık topraklı ve çakıl taşlı bir bayır görünür. bu bayır tepeden sierra de alfacar'ın kayalıklarına doğru uzanır

federico garcia lorca ile yanındaki üç tutukluyu 19 ağustos 1936 şafağında bu noktaya getirdiler; mağribi granada'nın "katolik hükümdarlar" ferdinand ve isabella'nın eline düşmesinin bir felaket olduğunu söyleme cüretini gösteren şairi burada katlettiler. anlattıklarından ve tanıklığından kuşku duyulsa da onu katleden muhafızlardan birisi ölüm olayını şöyle anlattı: "otomobillerin farları ölümüne giden adamı aydınlatıyordu. gece karanlığında silüeti göze çarpıyordu. garcia lorca metin, muhteşem bir gururla yürüyordu. birden durdu, konuşmak istiyormuş gibi bize döndü. bu büyük bir şakınlık yarattı, özellikle muhafızlara komutanlık eden teğmen medina'da. ve konuştu. garcia lorca metanetle, hiç titremeyen bir sesle konuştu. sözleri güçlüydü, aman dilemiyordu. her zaman sevdiği özgürlüğü savunan erkekçe sözlerdi. kendi davası olan halkın davasını, böyle korkunç bir barbarlık ve cinayet karşısında başarılan iyi işleri övdü.ihtiras ateşiyle söylenen o sözler silahlı adamlar üzerinde büyük etki yaptı. bana beynimin içine giren bir kuvvetli ışık gibi geldi. şair konuşmaya devam etti... ama sözlerini bitiremedi. korkunç, canavarca, caniyane bir şey oldu: teğmen medina, iğrenç küfürler savurarak, tabancasını çekti ve muhafızları kışkırttı. tüfeklerinin dipçikleriyle vurarak, ona ateş ederek garcia lorca'ya saldırdılar. vızıldayan kurşunlar arasında lorca koşmaya başladı. yüz yarda kadar ötede yere düştü, işini bitirmek için arkasından gittiler.teğmen medina yanına yaklaşarak federico'nun gövdesine üç el kurşun sıktı.

"pembe sesler, kırmızı sesler, sarı sesler, ses ve renk terimleriyle anlatılamayacak sesler vardır... sonra büyük bir mavi kiriş.. çanların gece senfonisi başlar."

güz ezgisi(*)

yolun kenarındadır
bizim acımız işte.
biliriz ormanın çiçeklerini,
tekdüze cırcır ötüşlerini de,
hem o çaldığımız kirişsiz liri,
izlediğimiz o gizli yolu hem.
yıldızlara varmak bizim ülkümüz,
açıktır, basittir de;
bal yapmak isteriz arılar gibi,
ölemimiz çığlık ya da tatlı ses,
otlar içinde yürümek kolayca,
yavru büyütmeye meme edinmek.
(1920.)

(*) şiir anıtları:
federico garcia lorca,
bütün şiirler.
çeviren sait maden.
1. basım 1989 sayfa 178

yolun birkaç adım ötesindeki taşlığa yüzlerce ceset gömülmüştür. bir küme çam içinden geçtikten sonra, biraz daha düze bir yeşillik arazi parçasına gelinir. burası yaklaşık olarak dört dönümlük bir yerdir. colonia'daki katillerin öldürdüğü kurbanların cesetlerini örten kutsanmamış toprak burasıdır. bütün bu bayırda sığ çukurlar kazılmış, cesetler çukarulara atılarak üstleri ince bir taş ve toprak parçasıyla örtülmüştür.

mezarcı az sonra gelince dört ölünün yerde yattığını gördü. öğretmenin bir bacağı olduğunu ve federico'nun boynunda da gevşek bir boyunbağı bulunduğunu özlelikle hatırlıyor. onları, bir zeytin ağacının yanında, dar bir hendeğe, üstüste gömdü. yeni rejimin mülki memurlarının 1940 yılında düzenledikleri lorca'nın ölüm kağıdında şöyle deniyor: "1936 yılının ağustos ayında, savaş yaralarından öldü. ölüsü aynı ayın yirmisinde viznar ile alfacar arasındaki yolda bulunmuştur. federico, birçok dostu ve o kadar içten sevdiği binlerce mütevazi granada'lıyla birlikte, katolik kilisesi'nin ve "ispanya'nın en aşağılık burjuvazisi" diye nitelendirdiği kişilerin kinine kurban gitti. federico garcia lorca'yı alçakça öldüren güç, belli bir zihniyettir. federico o sabah viznar'da can vermemiş olsaydı, asilerin katlettiği binlerce suçsuz, ama lorca gibi tanınmış olmayan öteki granadalı kurbanlar unutulup giderdi. oysa şimdi yıldırma hareketlerinden sorumlu olanlar unutulup gittikten çok sonraları da onlar hala hatırda kalacaklar.

bu yazıdaki tüm metinler ian gibson'un yazdığı, murat belge'nin çevirdiği ve kavram yayınları tarafından 1998 yılında belge/tanıklık dizisinin 1. kitabı olarak basılan "lorca'nın öldürülüşü" adlı kitaptan alınmıştır.

derleme mustafa sütlaş tarafından belirli bir amaç ve izlek doğrultusunda yeniden sıralanarak hazırlanmıştır. okurlar; üç ayrı yazı karakteriyle dizilmiş metin içinde kolayca anlaşılacağı gibi üç ayrı metin bulunmaktadır. bu yazı içinde ispanya'nın granada'sı bir gezi yazısı, lorca'nın öldürülüşü bir belge yazısı ve lorca'nın dünyaya, sanata ve politikaya yaklaşımı kendi yazılarından yapılan alıntılarla kurgulanmıştır. bu kurgulamanın tüm sorumluluğu derleyene aittir.

Kaynak: Hekim Forumu Ağustos 2000-cilt:18 sayı: 140

  GERİ  

 

 

 

 

Bu sayfa en son 23.05.2016 tarihinde güncelleştirilmiştir.