|
"Zirve'de olmak ne demek?"
KAÇKAR'IN TEPESİNDE
Yürü bire Kaçkar Dağı |
Yelin eser aman vermez
|
Zirve 3962 metre. Deniz yüzeyinden yani 0’dan 3962 metre yukarısı. “Zirve”de olmak ne demek?
Bulutlarla aynı düzeyde olmak, hatta onların üzerinde olmak
ve bir gri-beyaz renk denizinin içindeki bir kaya parçasından ibaret bir adanın
üzerinde olmak. “Zirvede olmak” sözü, günümüzde yaşanan “küreselleşmenin”
uzantısı ve aynı zamanda “in” olan bir yaklaşımla, “diğerlerinden farklı ve
yüksekte olmak”, “başarma” ya da eskilerde kalan ve önemli bir değer olan bir
başka yaklaşımla ise “kendini aşma” anlamlarında da kullanılabilir. Benim için ise bunların hiçbiri geçerli değil, olmadı da. Ben
bu tür bir girişimde önemli olanın o çıkış süreci olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla zirveye çıkınca ne kendimi farklı hissettim, ne de aşmış. Bence o
süreçte on kişilik o küçücük ama kocaman grupla birlikte yaşanan ortaklık,
dayanışma, aynı şeylere bakıp benzer etkilenmeler içinde yaşamaktı güzel olan.
Nasıl değerlendirirseniz değerlendirin, adını ne koyarsanız
koyun, yine de her gün yaptığınızdan farklı bir iş yapılıyor, Kaçkar’ın
zirvesine çıkıldığı gün. Gelen gider, giden gelmez Biz on kişi, o gün için bize katılan başka altı kişiyle
birlikte gerçekten bir ekip olduk. Tek amaca kilitlenerek karşılaşılan her türlü
güçlüğü aşma duygu ve isteğiyle birer asker gibi davranan “erişkin”, “iş güç
sahibi”, “aklı başında” insanlardan oluşan bir ekip. O gün birçok açıdan tümümüz
bir farklılığı yaşadık. Eminim ki yaşayan herkes o günü farklı biçimde
anlatacaktır. Tıpkı daha önce ve daha sonra her çıkanın farklı anlattığı
gibi.Tıpkı benim şimdi anlattığım gibi.
Son konaklama yeri olan 2000 metredeki Dilberdüzü’ne bir
önceki gün akşam üzeri ulaşmış çadırlarımızı kurmuştuk. Güneş hemen yanımızdaki
sarp dağların ardına doğru indikçe ortalık karanlıklaştı ve soğuk arttı. Ama bir
önceki gece, Olgunlar mezarsında dere kenarında yaşananların güzelliği, saat
22’de bir tepsi gibi ortaya çıkacak gümüş bir sini gibi ayla aydınlanacak o dağ
başı karanlığının atmosferi, titrememize karşın bizi birbirimize sokularak
dışarıda tutmuş, insan üzerine, doğa üzerine, yaşam üzerine hoş bir sohbetin
kucağına atmıştı. Arada mırıldanan türküler soğuğu yenmese de içimizde bir
sıcaklığın akmasına yol açıyordu. Sabahı düşünerek 23 dolaylarında herkes
çadırına çekildi. Gece çok az uyuyabildim. Bunun en büyük nedeni soğuktu. Sabah
beşte kalktık. Temizlik kahvaltı derken çıkışımız 6.15’i bulmuştu. İlk önce iki
saatlik dik bir yürüyüşle Deniz gölüne vardık. Dağın tepesinde turkuaz mavisi
bir göl. Suyu buz gibi. Yolda buzulların üzerindeki karın tadına bakmıştık. Suyun da o
buzullardan akan suyla oluştuğunu öğrendik. “Zaman olsa da girsek” dedik.
Gerçekten yapıp yapamayacağımızı düşünmeden. Yarım saatlik bir moladan sonra
yeniden yola düştük. Saat 13.45’de zirveye ayak bastığımızda yaklaşık yedi
saattir yürüdüğümüzün ayrımına vardık. Yiğit zoru zorda anar Zirvedeki teneke kutunun içine güzelce sarılarak konulan
zirve defterine her birimiz, bize o an için önemli gelen duygu ve düşünceleri
yazdık. Ben “Hiç varamayacağız sanmıştım, ama sonunda başardık. Keşke
şampanyamız da olsaydı. Belki bir dahaki sefere” yazdım. Gerçekten benim için
ilk duygu buydu. Yaklaşık 4 saattir dağın eteğindeydik ve gözümüzle gördüğümüz,
elimizi uzatsak dokunacağız sandığımız zirveye bir türlü varamamıştık. Her birimiz farklı bir şeyler yaptı, yaşadı, hissetti
zirvedeyken. Fotoğraflar çektik, çektirdik. Kimimiz bir şeyler yiyerek, kimimiz
bir keyif sigarası ya da piposu içerek zirvenin keyfini yaşadı. Aşkını dile
getiren, o yükseklikte kumrular gibi birbirine sokulan çiftler de yok değildi
aramızda. Neler anlattılar birbirlerine onları bilmiyorum. Anlatmadılar... Ama bir ilginç noktayı belirtmek gerek. Zirvede son
sigarasını içip sigarayı bırakan 30 küsur yıllık sigara tiryakisi bir sevgili
dostumuz oldu. Turun başından beri ona, elinden bir an bile düşürmediği
sigaranın zararlarını anlatıyor, nasıl vazgeçebileceğine ilişkin kimi önerilerde
bulunuyordum. Benim uyarı ve önerilerimin ne kadar yararı oldu bilmiyorum ama o
sigarayı bıraktı. Bu kararı alan ve uygulayan herkes sigara bırakmakla ilgili
sav, bir teori ve düşünce ortaya atar. Onunki de oldukça ilginçti: “Ben son
sigaramı Kaçkar’ın zirvesinde içip orada bıraktım” dedi dönüş boyunca. Çok sevdiği ve büyük bir keyifle içtiği sigaradan, 30 küsur
yıllık dostundan böyle hoş, pek az kişinin gerçekleştirebileceği bir biçimde
ayrılması onu başkalarından farklı kılıyordu. Başındaki şapkaya zirvede bulup
taktığı kartal tüyüyle, biran bile elinden düşürmediği ağız mızıkasıyla, farklı
bir mistisizmiyle, bir modern çağ dervişi olan hepimizin sevgili “Eser Hoca”
sına, sigarayla ilgili olarak, benim şu an övünebildiğim kimi yardım ve
katkılarım oldu. Güzel bir insanı sigaranın zararlarından en azından bu tarihten
sonra korumak için yaptığım bu katkı
ve destekler kendimi “farklı hissetmem” adına sıralayabileceğim ilk ve
tek şeydi belki de. Kemal’i der bitmez konu Gerçek yaşamda olduğu gibi zirvede uzun kalınmıyor. Öğleden
hemen sonra bastıran sis ve değişebilen hava ile akşama kadar aşağı inme
zorunluluğu “zirve keyfi”ni kısa tutmamıza yol açtı. Geldiğimiz gibi geri
dönmeye başladık. Tek farkla. Hedefin bir bölümü, belki de en can alıcı bölümü
sona erdiği ve bu sırada gerçekten yorulmaya başladığımız için indikçe ekip ruhu
ve disiplini de inmeye, azalmaya başladı. O kadar ki çıkışa göre daha kısa sürse
de yaklaşık 4,5 saatte vardığımız Deniz gölü kenarına geldiğimizde herkes yalnız
kendisinden sorumluluk duyar ve bağımsız bir haldeydi. Bu duygu ve davranış durumunun kuşkusuz bir dolu bilimsel ve
psikolojik açıklaması vardır. Ama bunları ne o zaman ne de sonrasında kimse bir
kere daha dile getirmedi. İniş aynı hızla sürdü. 19.15’de kap yerine varan
ekibin ilk bölümü toplam 13 saatlik bir yürüyüşü tamamlamıştı. Vuran
ayakkabılar, aşırı yorgunluk, sıvı kaybı vb. nedenlerle Deniz Gölü kıyısında
daha uzun süre mola vermek zorunda kalan grup ise yaklaşık 1,5 saat sonra
Dilberdüzü’ne vardı. Ayak üstü yenilen akşam yemeğinden sonra herkes yorgun
argın çadırına çekildi. Hepimiz bir tür gezi günlüğü tutuyorduk. Eminim diğer
arkadaşlar da benim gibi günlüklerine o günü yazdılar. Ben de o gün yazdıklarımı
bir daha gözden geçirip sizlere aktarıyorum. Dileğim Kaçkar’a çıkmanız. O keyfi
benim gibi yaşamanız.
Kaçkar’ın dumanı gitmez
Bir
dostluk ki zorda çıkar
Yaşam biter “an”lar bitmez
Dertli derdi günde sanar
Gün
ortasında ay gören
Dostu yol üstünde arar
Bilen bilir, sormaz yolu
“An”
geçidinden geçen için
Kaçkar Dağı yolun sonu
Yolu mu ne? Kaçkar size sandığınızdan çok yakın.
Kaynak: Hekim Forumu Eylül-Aralık 2000-cilt:18 sayı: 141 / Sayfa: 35
Bu sayfa en son 23.05.2016 tarihinde güncelleştirilmiştir.